Arşiv

Posts Tagged ‘6191 sayılı yasa’

DARBE MAĞDURLARININ SORUNLARI VE ÇÖZÜM YOLLARI-3

Aldığımız cevaplara istinaden çözüm yollarını uzmanlarına sorduk. Görüşlerine başvurduğumuz ilk kişi Emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi. Sayın Tanrıverdi ASDER Onursal Başkanı, aynı zamanda. 6191 sayılı yasanın hazırlanma sürecinde çok emeği geçti.

• Sayın Tanrıverdi’ye ilk sorumuz geçmişi asker olan, askerlik kimliği ile fakat sivil kurumlara atanan arkadaşların sıkıntıları nasıl giderilebilir. Atamalar isabetli yapılabildimi?
Adnan Tanrıverdi:
Arkadaşlarımızın yazışmalarından ve ASDER ile iletişimlerinden, atamaların yer ve kurum olarak, arkadaşlarımızın isteklerine uygun olarak yapıldığı kanaati hasıl oldu.
Zannederim tamamına yakını Bakanlıkların taşra teşkilatında görevlendirildi.
Aslında biz, arkadaşlarımızın Bakanlıkların Merkez teşkilatlarında görevlendirilerek, o şikayet ettiğimiz menfi kadrolaşmayı kıracak bir cevher olmalarını tavsiye ediyor ve umuyorduk. Bu konuyu, yani Kamudaki menfi kadrolaşmanın değiştirilmesi için altın bir fırsatın doğduğunu, nitelikleri ve sahip oldukları değerler re’sen emeklilik kantarında tartılarak kanıtlanmış bir grubun, bu gün Kamuda görev beklediğini, bu arkadaşların Bakanlıkların en üst kademelerindeki makamların danışmanlıklarına ve özel ihtisaslarına göre kritik görevlere getirilmesi suretiyle değerlendirilmesini, İktidarın önemli Bakanı ile paylaşmıştım. Bakanımızın heyecanlandığını ve bu şekilde görevlendirilebilecek arkadaşların ihtisasları ile birlikte isim listelerinin kendilerine verilmesini talep etmişti.
Henüz, Bakanlık kabul-red kararlarını açıklamadan bu girişim olmuştu. Bu durumu, ASDER vasıtasıyla arkadaşlara duyurduk. Müteaddit toplantılarda, davamızın sadece ferdi haklarımızın alınması davası olmadığını, kaderin daha büyük sorumluluklar yüklediğini, verilen ferdi hakların ulvî amaçlarla devreye sokulmasını katılan arkadaşlarımızla paylaşmıştık. Fakat, talebimiz, düşüncemiz yankı bulmadı. İlgili Bakana bir liste veremedik.
ASDER, başından beri, girişimlerini sadece mağduriyetlerin giderilmesine teksif etseydi, zannederim bu günkü sonucu alması için daha uzunca bir zaman beklemesi gerekirdi. ASDER’in etrafındaki bir avuç insanla, Ülkemizin bu gün ulaştığı ileri demokrasi standardı yakalamasında katkısı büyüktür. Büyük davanın yanında da mağduriyetler gündeme gelebilmiştir. Başından beri Siyasî İradenin Devlet kurumlarına hakim olmasını savunmuştuk. Bu konuda riskler alarak girişimlerde bulunduk. Çoğu sivil kesim önderlerinin düşünmeye bile cesaret edemedikleri meseleleri ASDER mensupları yüksek sesle haykırmıştır. Bunlar, ferdi haklar değildi. Toplumun haklarıydı. Müslümanların hakları idi. ASDER toplumda bu girişimleri ile yer buldu.
Dolayısıyla yeni görev istemede rahatlıktan ziyade fedakarlıklar konuşturulmalı idi. Bu işin bir cephesi. Bunu değerlendirebilseydik, zannederim bu günkü sızlanmaların çoğu olmayacaktı. Maalesef bu çok önemli fırsatı kaçırdık. Hayal kırıklığına uğramadım dersem doğru söylemiş olmam. Belki fazlaca idealist düşünüyorum..!
Meselenin diğer bir boyutu:
Kışladan bir subay veya astsubayı bu gün alıp bizim arkadaşlarımızın görevlerine atasak ve bir kısım arkadaşların sızlandıkları durumla karşılaşsalar, ortalığı birbirine katarlardı. Askerin sivile bakış açısından dolayı.
Ama bizim arkadaşlarımız, uzun bir intibak devresi geçirdiler, sivil hayatın olabilecek en kötü olumsuzlukları da geçerek olgunlaştılar, piştiler nefislerini yendiler ve atandıkları görevlerde kimliği değil de hizmeti öne çıkararak görev yapmak istediler. Bunun için, çoğu uygun ortamı da bulabildiği için, atandıkları kurumlardan memnuniyetini belirtiyorlar. Ama bir kısım arkadaşlarımız maalesef o kadar şanslı olamadılar, farklı karşılandılar ve sıkıntılı durumlarla birlikte hak kayıpları da yaşadılar.
• Kurumlarda sıkıntı yaşayan arkadaşlarımıza düşen görevler varmıdır. Bu sorunların üstesinden nasıl gelmeliler?
habername-roportaj-duzenleme.jpg

Adnan Tanrıverdi:
İnanıyorum ki, atandıkları birimlerde, uygun buldukları bir faaliyet alanında ihtisaslaşırlarsa, kısa bir zaman sonra o birimin aranan kişisi olabilirler.
Tabii ki, her sıkıntıyı tepeden verilecek talimatlarla gidermemiz mümkün olamaz. İdarenin işleyiş tarzına terstir. Sıkıntılar arkadaşlarımız tarafından meşru ve hukuki zeminlerde yapılacak girişimlerle aşılmaya çalışılmalıdır. “Sabırla koruk helva, dut yaprağı atlas olur” demişler. Arkadaşlarımızın sabır, metanet, gayret, uyumluluk ve liderlik nitelikleri ile temayüz etmelerini, kimliği değil de hizmeti ve fedakarlığı öne çıkarmalarını temenni ederim.
• Aslında uzun süredir sivil görevlerde bulunan, sivil hayatın içinde olan bu arkadaşlar neden sorun yaşıyorlar? Göreve başlayanlara ne tavsiye edersiniz?
Adnan Tanrıverdi:
Zannederim sorun yaşayanların çoğunda, atandıkları birimlerin ilgisiz ve ilkesizliği rol oynamıştır. Taşra teşkilatlarındaki kadrolar merkeze nazaran daha az yeteneklidir. Merkez teşkilatında görev alınabilseydi, daha ehil kişilerle birlikte olunacaktı. Yer değiştirme sorunu yaşanacaktı, ama yerleştikten sonra kendini tatmin ve verimlilik konusunda daha etkin olunacaktı.
Ayrıca arkadaşlarımdan, atandıkları kurumlarını daha iyi tanıma, daha verimli ve uyumlu olma konusunda gayret göstermelerini tavsiye ederim.
Atamaları gecikerek maddi sıkıntı içinde olan arkadaşlarımız olduğu anlaşılıyor. Aslında ASDER’in “Sosyal Dayanışma Fonu” bulunmaktadır. Bu fon bağışlarla etkinlik kazanmaktadır. Bu fon canlı tutulabilseydi, hiç bir arkadaşımız maddi sıkıntı çekmeyebilirdi. Üzerine yoğunlaşarak gayret ettiğimiz dönemlerde, hamiyetli arkadaşlarımız sayesinde, öğrenci bursları vererek veya ilk ayrılışlarında sıkıntıyı atlatacak miktarlarda veya iflas durumunda olanları rahatlatacak miktarlarda nakdi yardımlar yapılmıştır. Tabii bu imkan, hep hak isteyerek değil, eldekini paylaşarak mümkün oluyor. Bir zaman etrafımızda iki elin parmakları sayısında arkadaş kalmıştı. Ceplerinde ne varsa ortaya koydular. Dava yeniden canlandı. O günler ASDER için de çok zor günlerdi. Bu günlere, o zaman ki fedakar arkadaşlarımızın hamiyetleri ile ulaştık. Onlardan Allah razı olsun.
6191 Sayılı Kanunun çıkması aşamasında, düzeltilmesini talep ettiğimiz noksanlıklar giderilmiştir. Konjonktür müsaade etmediği için bir kısmının da ilk kanunla giderilmesi, bütün gayretlerimize rağmen mümkün olamamıştır. Bir kısmına arkadaşlarımızın da değindiği noksanlıkların giderilmesi için, 6191 Sayılı Kanun Resmi Gazetede yayınlandıktan hemen sonra, faaliyete geçilmiştir. 6191 sayılı Kanunun uygulama sonuçları belli olduğu bu günlerde de, düzeltici yeni yasa taslağı hazırlanmış ve son şekli almak üzeredir. Yıl sonuna kadar ilgili birimler ile paylaşılacaktır. İlgili birimlere ulaştırıldıktan sonra da hem arkadaşlarımızla hem de kamu oyu ile yeni taslak paylaşılacaktır. Bu taslakta kapsam dışında kalanlar da kendileri için uygun imkanlar bulacaklardır.
Arkadaşlarıma çalışmalarında başarılar dilerim.
• Görevlendirmelerin sosyo psikolojik boyutlarını da Psikatrist Prof. Dr. Nevzat TARHAN’a soruyoruz. Sayın Nevzat Tarhan Emekli Kd. Albay rütbesinde iken istifaya zorlanan subaylardan. Aslında kendisi de aynı sorunları yaşamış. Aynı zamanda ASDER Başkanı. Yani mağduriyeti olanlarla kader arkadaşlığı yapıyor. Sayın Tarhan bu konuda sizin tavsiyeleriniz nelerdir. Olayın psikolojik yönlerini de göz önüne alarak bizleri ve göreve başlayan araştırma görevlilerini aydınlatır mısınız?
Nevzat Tarhan:
Türk Silahlı Kuvvetlerinden (TSK) yargısız infazlar sonucu uzaklaştırılmaların en önemli yönü manevi travma etkisi idi. Çözüm ise bu manevi travma etkisinin giderilmesi idi.. Her hangi bir sebebp yokken, derin güçler tarafından birdenbire ve net olmayan gerekçelerle kapı dışarı edildiler.Bu kişiler kendi ailelerine, annelerine babalarına bu durumu izah edemediler. Çünkü gerekçeler açık değildi. Disiplinsizlik çok geniş kavramları içeriyordu. Kendi çevrelerinde bir anda hain konumuna düştüler. Kendi aileleri, anne babaları da bu gözle bakmaya başladılar. Bu travma basitçe izah edilemez. Bu travmanın bedeli para ile de ölçülemez. Aynı zamanda aileleri de bu travmayı yaşadılar. Çok küçük yaşlarda başladıkları askerlik mesleğinden bir anda dışlanmaları ve ayrılmaları uzun süreli bir travma oluşturdu.
TSK’da Ergenekon tipi yapılanma ortaya çıktıkça içinde bulunulan durum mağdurların çevresi ve kamuoyu tarafından daha iyi anlaşılmaya başlandı. Burada ASDER ve STK’ların rolü çok büyüktür. İzah etmekte zorlandığımız, ısrarla üzerine basa basa masumiyetlerini haykırdığımız. Subay ve astsubayların maruz bırakıldıkları vahim durum anlaşılmaya başlandı. ASDER bu konuda sürekli seminerler verdi, basın toplantıları düzenledi ve bu olayın yanlılığını anlatarak kamu oyunu bilgilendirmeye çalıştı. Darbelerin ideolojik boyutları sürekli gerek kamuoyuna ve de gerekse hükümetlere anlatıldı. Uzun bir mücadelenin sonunda zihinsel düşünce kodlarında olumlu gelişmeler yaşandı. Toplumsal dönüşüm sağlanabildi. 2010 Referandumu ile YAŞ kararları yargıya açıldı ve ardından çıkan uyum yasası ile Mağdur edilen Subay ve Astsubaylar bazı haklarını alabildiler. TSK’lerine geri dönemeseler de kaldıkları yerden kamu kuruluşlarında görev aldılar.
Bu durum Devletin mağdur ettiği Subay ve Astsubaylardan bir anlamda özür dilemesiydi. Yani devlet özeleştiri yaptı. Yaptığı hatayı düzeltme yoluna gitti.
TSK’da bu süreçte yargısız infaz yapılamayacağını, Türkiye’nin ve Dünyanın değiştiğini TSK içinde yuvalanmış genç dinazorlar anladı. TSK kanun çıkma aşamasında fazla direnç göstermedi. Bu aynı zamanda TSK’nın da kendi evlatlarından özür dilemesiydi.
2.li kararnameler ile ilişikleri kesilen Astsubaylar ve 3’lü kararnamelerle ilişikleri kesilen Subaylar bu kanundan yararlanamadılar. Ayrıldıklarında yargı yolu açık olmak kaydı ile çıkarıldılar, ama o dönemde yargı politize edilmişti. Yaptıkları başvurulardan sonuç alamadılar. 6191 sayılı yasa kapsamında da tekrar yargıya başvurdular, ama sonuç değişmedi. Pek çok subay ve astsubaya ilk ayrıldıklarında 2’li ya da 3’lü kararname ile ayrıldıkları halde yargı yolunun kapalı olduğu imajı verildi. Pek çoğuna ayrılış evrakları verilmeden kapı dışarı edildiler. Ne yapacaklarını bilemez halde kapı önüne kondular yani.
Aynı şekilde ayrılan Askeri öğrenciler var. Onların da durumları aynı. Haklarını arayacak merciler politize edildiğinden mağdur durumdalar. Bunların da hakları iade edilmeli ve mağduriyetleri giderilmelidir.
Bu durumda olanların haklarını alabilmeleri için sivil yarıda yeniden yargılanmalılar. Yani hakem prosedürü işletilmeli. AİHM yolunun açılması gerekiyor.
ASDER’in demokratik mücadelesi ve STK’ların bu yönde mücadelesi eksik kalan hakların da alınması konusunda etkili olacağını düşünüyorum.
Bu konu belki yeni bir yasa ile beklide yeni anayasa sürecinde çözülecektir.
O dönemdeki yargıda haksızlığa uğradığı düşünülen hususlarda sivil yargıda tekrar yargılanması yolunun açılması gerekmektedir.
Yasadan yararlanarak göreve araştırmacı statüsünde başlayan değerli arkadaşlara TSK’da gösterdikleri performanslarını sivil kurumlar da da aynen sergilemelerini, travmalarından kurtulmalarını ve bu imkanları iyi değerlendirmelerini temenni ederim. Bazı sıkıntılar olabilir, ama arkadaşlarımız kazandıkları tecrübe ve bilgi birikimleri ile bunları aşacaklardır.
Değerli araştırma görevlisi arkadaşlara yeni görevlerinde başarılar diler verdikleri değerli röportajlar için teşekkür ederim. Aynı zamanda ASDER Onursal Başkanı E. Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi’ye ve ASDER Başkanı Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan’a katkılarından dolayı kendim ve göreve başlayan araştırma görevlisi arkadaşlar adına teşekkür ederim.
Sıkıntısı olan araştırma görevlilerine ve onlarla beraber uzun yıllar çalışacak olan iş arkadaşlarına bir ışık tutabildi isek ne mutlu bize.

Ahmet TÜRKAN – HABERNAME
ahmetturkan@gmail.com

Kategoriler:ASDER, kanun, tsk Etiketler:, ,

DARBE MAĞDURLARININ SORUNLARI VE ÇÖZÜM YOLLARI-2

Sayın Aytekin Kalay Bey siz bu konuda neler söyleyeceksiniz.

Haddim olmayarak sadece birkaç cümle ile cevap vermek istiyorum.
Kimlik kartına yazılan rütbenin çok sorun teşkil ettiğini görmedim. Ordu evlerinin kapısında kimliğe bakan er veya erbaş merak etmeyin oradaki rütbeye bakmıyordur bile ben birkaç defa gittim , “Dikkat!!! bu kimlik sahibi yaş kararıyla atılmış olup hakları kısmen geri verilenlerdendir!!!” gibi bir durumun olduğunu görmedim.
Bundan şu anlam çıkmasın itibari rütbemiz yazılmış olsa daha iyi olurdu ama çok bir problem değil bence.
DPB lığı gelen KABUL neticesinde atama dilekçelerini aldı ve bekletmeden atamaları yaptı. Gecikme nerde oldu SGK nın hizmet sürelerini geç göndermesi neticesinde , Kuvvet K. lıklarının atandığımız kurumlara rütbe-terfi- sicil ve emsali maaş bordrolarımızı göndermede gecikmeleri neticesinde bazı kurumların göreve başlatmamaları oldu.
Kanuni sürece baktığımızda henüz sürenin bitmediğini anlıyoruz.

Zafer Şahin karşılaştığı sorunları şöyle özetliyor.

Öncelikle atama bekleme esnasında patronlarımın gözümün içine bakmasıyla başladı problem. Daha sonra kanun çıkmasıyla birlikte işten çıkarıldım ancak rabbime şükürler olsun ki karşılıklı anlaşma neticesinde tazminatlı oldu, birçok abimiz bu konuda da mağdur oldu.
MSB nin kabul kararı 7 Haziran 2011, DPB atama kararı 26 Ağustos 2011…kanun 45 gün diyor ancak geçen süre 80 gün…Mazeret postada gecikiyor, posta işletmesiyle görüştük ANKARA içinde bizde evrak beklemez, YALAN söylüyorlar şeklinde oldu. Evraklar takip edilemediği için gecikmeleri hep postaya yıkıyorlar, ancak başladıktan sonra gördük ki bir üst kattan evrak gelmesi 1 haftayı buluyor, insanlar ilgisiz ve umarsız.
DPB nin atamasına istinaden 7 Eylül de bakanlık tebellüğ etmiş(13 gün sonra) , işe başlamamız 15 Ekim…38 gün sonra…gerekçe hep aynı emeklilik dışında kullanılması mümkün olmayan hizmet birleştirme gelmeden işe başlatamayız yaklaşımı.. Ama bizim bakanlığımız takdiri hak ediyor, Müsteşar bey bizzat ilgilendi, bizlere yakın, durumumuzu yakinen biliyor.

Başladıktan sonra da harcırah ve izin konularında sorun yaşamadık. Görevlerimiz istişare ile dağıtıldı. Rabbim diğer abilerimize de nasip etsin inşaallah.

Bundan sonra devam edebileceği tahmin edilen en büyük sorunlardan birisi derece-kademe geçişleri, rütbe terfilerindeki kazanılacak gösterge vb. mali haklar, zira her ne kadar KKK dan bundan sonra siz yasal mevzuatına göre takip edeceksiniz şeklinde bir yazı gelse de devam eden alışkanlıkları terk ederek bizim mali haklarımızı da öğrenecek bir personel sorumlusu göremedim henüz !
Burada teklifim kişilerin terfi tarihleri hizmet cetvelinde yazıyor ancak karşılarına o tarihlerde hangi derece ve kademeyi hak edecekleri de eklenirse aydınlatıcı olur. ( Örneğin :Benim DPB yazısındaki rütbe binbaşı görünüyor ve atama 26 ağustos…Kıdemli binbaşı olduğum için 1/1 den maaş tahakkuk etmesi gerektiğine bir türlü ikna edemedim ve yazışma yapıldı ve sonucu daha yeni geldi.)

Dr.Mehmet Karasakal’ın sorunları ise şöyle:

Halen KTÜ Farabi Hastanesinde Anestezi ve reanimasyon abd’da uzmanlık eğitimi yapmaktayım.
6191 sayılı kanun kapsamında yaptığım başvuru ile KTÜ Rektörlüğüne araştırma görevlisi kadro yazısı geldi.
Rektörlük bana bu kadro ile uzmanlık eğitimi yapamayacağımı, bu kadronun idari bir kadro olduğunu söyledi.
Ben de kendilierine YÖK ten görüş istemelerini söyledim.
Fakat YÖK ve Devlet personel dairesi nezdinde yaptıkları görüşmelerden olumlu bir sonuç alınamadı ve ben de tahsis edilen kadroya geçemedim.

Kadroya geçememekle yaklaşık 2 veya 3 yıl sonra hak edeceğim emekliliği kaybederek 6191 sayılı kanunun sağladığı en önemli kazançtan mahrum kaldım.
Bulunduğum konumda emekliliğim 52 yaşında 2024 yılında olacak. Yani hem 10 yıl geç emeklilik, hem de maaş olarak düşük maaşla emeklilik olacak.
Rektörlük bürokratlarının ifadesiyle kanunda ” kapsama girenlerden kamuda çalışıyor olanların bulundukları kadronun tüm hakları korunmak şartıyla ” gibi bir
ifade olmadığı için bu mağduriyet ortaya çıkıyor. Mağduriyet gidermek için çıkarılan bir kanun yeni mağduriyet doğuruyor.

Durumu özetlemeye çalıştım. Umarım çalışmalarınızda katkısı olur. Şimdiden gayret ve emeğiniz için teşekkürler,

Bayram Mert ise bizlerle aşağıda yazdıklarımızı paylaştı.

“Ben sınıf olarak Jandarmayım. Teknik olan Çevre ve Şehircilik Bakanlığını istedim ve atamam oldu. DKK’lığı personelinin denizcilik ile ilgili bir kuruma veya bakanlığa atanmayarak, Muhabere sınıfı personelinde haberleşme veya iletişim ile ilgili kuruma atanmayarak aynı bakanlığa gelmesi gibi. Örnekler çoğaltılabilir ama şüphesiz her atama yanlış değil. Atamalardaki bu yanlışlık bizlerin gittiğimiz kurumda doğru konumlandırmamız gibi bir sonucu doğuruyor neticesinde mutsuz olabiliyoruz. Jandarma olan benim (Alaattin Yalçın gibi Muhasebeci olan arkadaşlar ayrı) İçişleri Bakanlığı veya Adalet Bakanlığını tercih etmiş olmam daha doğru olabilir veya DPB’ lığı bunu öngörmeliydi. Çözüm uzak: DPB’lığı kurum değiştirmek isteyenlere kolaylık gösterirse kısmen çözülür.
Ayrıca özellikle Muharip sınıflardan gelenlerin en önemli özelliği idareci olmaları. Yönetmeyi bilmeleri. Bunu yıllarca yapmış birine git kantarda otur demek yanlış. Bu manada kurumlar 6191 ile kendilerine gelen arkadaşların henüz kıymetini bilmiyorlar siyasetende bilmek istemiyorlar. Yani kurumlarda siyaset liyakatten önce geliyor.”

KURUMLARINDAN MEMNUN OLANLARDA VAR DEMİŞTİK.

• Bu konuda görüşlerini bizimle paylaşan İbrahim Keleş’in görüşleri şöyle.
“İstanbul İl Milli Eğitim Md.lüğüne 16 kişi atandık. 05 ekim 2011 ‘de katılışı yaptık.Kuruma ilk adımımızı attığımızda hepimizde acaba nasıl karşılanacağız endişesi vardı.Çok şükür endişelerimizin hiçbiri gerçekleşmedi.Kurumda çok iyi karşılandık.İtibar ve hürmet gördük, muhatap olduğumuz tüm kurum çalışanları, başta İl Milli Eğitim Md. olmak üzere bizlere karşı oldukça nazik ve işleri kolaylaştırıcı bir tutum sergilediler.Kuruma atanan 16 arkadaşın sözcüsü olarak arkadaşlar adına tüm İstanbul İl Milli Eğitim müdürlüğü personeline teşekkür ediyoruz.”

• Kurumundan Memnun Olan bir diğer araştırmacı arker de Ersan Ergür.

“İstanbul İl Defterdarlığına başlangıçta 6 personel atandık. İlk katılışımızda başta il defterdarı olmak üzere defterdar yardımcılarımız ve personel müdürümüz olmak üzere ilgili tüm personelden sıcak bir ilgi gördük. Birlikte ne yapabilirizi tartıştık. Sonrasında ortak bir görüş üzerinde fikir birliği oluştu ve Bir birim kurulmaya karar verildi. Bu birimin başına da bizden biri atandı. Resmi i,şlemler yılbaşından sonra başlayacak ve yapılacak. Birim sorumlumuz Araştırmacı P.Yb.Suat Arık Bey. Sonradan iki personel daha katıldı. Sayımız 8 oldu. Herhangi bir sıkıntımız yok. Hazırlıkların tamamlanmasını bekliyoruz. İstanbul Defterdarı Sn. Bekir Bayraktar, bizimle ilgili defterdar yardımcısı Sn. Mustafa İlhan, personel Müdürü Sn. Ömer Özdemir’e teşekkürlerimizi sunuyorum.”
Devamı 3. Bölümde
Birinci Bölümü okumak için TIKLAYINIZ

Ahmet TÜRKAN – HABERNAME

ahmetturkan@gmail.com

6191 SAYILI KANUN VE KARARNAME MAĞDURLARI

12 Eylül 2010’da yapılan Anayasa Değişikliği Referandumu, Türkiye için tarihî bir dönüm noktası olmuştur. Referandumla ordu ve yargıdaki çeteleşmenin önünü açan anayasa hükümleri değiştirildi. Yeni durumun gerektirdiği uyum yasaları çıkarılmaya başlandı. Anayasa’nın 125. maddesinin yargı denetimine açılması; askerî darbelerin, darbeci zihniyetin, militarizmin, “devlet benim” mantığının geçmiş yıllarda açtığı yaraları sağaltması teknik olarak mümkün değildi. 1984 yılından bu yana engizisyon mahkemeleri gibi çalışan Yüksek Askeri Şura (YAŞ), binlerce subay/astsubayın ordudan atılmasına karar vermişti. 60ncı dönem AKP Hükümeti nezdinde Adaleti Savunanlar Derneği’nin yaptığı girişimler sonucu, Askerî Vesayet Sistemimağdurlarının haklarını iade edecek bir yasa çalışması ile 6191 sayılı kanun çıkarılmıştır. 6191 sayılı yasanın çıkmasında bizzat önemli katkıları olan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a binlerce mağdur adına teşekkür ediyorum.

ASDER heyeti  Başbakanla olan görüşmelerinde sadece kendi üyelerinin değil, bütün darbe mağdurlarının haklarının iadesini istemiştir. Hükümete verilen yasa taslağında yargı kararı olmaksızın yapılan idari tasfiyelerin(sicil yolu ile re’sen emeklilik) de kapsam dahilinde olmasını belirtmiştir.

6191 sayılı kanun ile darbe mağdurlarının gasp edilen hakları iade edilirken, birçok verilmesi gereken hakları maalesef verilmemiştir. Geriye dönük maaşların verilmemesi, OYAK aidatlarının yatırılmaması, astsubayların birinci derece hakları, emsallerin rütbesine uygun kimlik kartlarının verilmemesi, yasanın önemli eksikleri olarak sayılabilir.

Bunlardan daha önemli olan, içimizi burkan, adalet duygumuzu zedeleyen hususlara dikkat çekmek istiyorum: 6191 sayılı kanunun kapsamı dışında oldukları için başvuruları reddedilen askerî öğrenciler, yargıya açık işlemle ilişiği kesilen subay/astsubaylar…Gerek 6191 sayılı kanunun eksiklerinin giderilmesi gerekse askerî öğrenci ve yargıya açık kararname mağdurlarının haklarının iadesi ASDER olarak bizim temel hedeflerimizdendir.

İşte o kararname mağdurlarından biri : Hv.Per.Bşçvş. M.Erkılıç…1981 yılında Hv.K.K.lığında Per. ve İd.İşl. Astb. olarak göreve başlamıştır. Değişik birliklerde yıllarca başarı ile görevini yerine getirmiştir.Yüksek sicil ortalamaları ile herhangi bir ceza almadan ve rütbe kaybetmeden 1994 yılına kadar gelmiştir. 15nci Füze Üs K.lığında görevini yaparken, ilgili kanunların sicil amirlerine verdiği olağanüstü yetkiler sonucu, disiplinsizlik sebep gösterilerek TSK’dan ilişiği kesilmiştir. Milli Savunma Bakanı onaylı kararname ile savunma hakkı bile verilmeden… Diğer kararname mağdurları gibi hakkını aramak için müracaatta bulunmak istediğinde, kendisine zamanını ve parasını boşa harcamamasını, “Herhangi bir sonuç alamazsın” gibi görüş bildirilmiştir. O dönem kamuoyunun çok iyi bildiği gibi TSK’nın devlet içinde devlet olduğu yıllardı.

M. Erkılıç, yaşı ve ordudan ilişiği kesilmiş olması nedeniyle iş bulamıyor. Emekli sandığı keseneklerini çekip yatıramadığı, emeklilik süresini dolduramadığı için emekli de olamıyor. Zorlu sürece dayanacak maddi ve manevi gücünün kalmadığını ifade ediyor. 6191 sayılı kanun ile yeşeren umutlarının heba olması, mide rahatsızlığına ve şeker hastalığına yakalanmasına neden olmuş…

Yeni çıkarılacak bir yasaya tüm mağdurların şiddetle ihtiyacı var. Askeri öğrenciler, yargıya açık kararname mağdurları, muvazzaf uzman çavuşlar, istifaya/emekliliğe zorlananlar…

Adaletin olmadığı yerde zulüm ve gözyaşından başka ne olabilir ki?..

Mehmet Yavuz AY/10.12.2011

Kategoriler:ADALET, ASDER, kanun, tsk Etiketler:

Haklarımızı alıyoruz ama keşke üniformamızı da verselerdi

Onlar 28 Şubat’ta ordudan atılan askerler… 13 yıldır itibarlarının geri verilmesini bekliyorlar. Beklerken, evlerini geçindirmek için ustalık yapan da var simit satan da… Şimdi biraz buruk olsalar da haklarını alıyorlar, üniformalarına ise hala uzaktan bakıyorlar. 12 Mart ve 12 Eylülzedeler gibi…

Gülay Altan
gulay.barbaros@aksam.com.tr

Kürk siyasi tarihinin kara noktaları olan darbelerle yüzleşme dönemi yaşanıyor Türkiye’de. 12 Eylül 2010’da yapılan Anayasa Değişikliği Referandumu’nda kabul edilen bir maddeyle, YAŞ kararıyla TSK’dan atılan askeri personelin haklarının iade edilmesi mümkün kılındı. Bu karar önce sadece               28 Şubatzedeleri kapsasa da çeşitli dernekler etrafında örgütlenmiş ‘eski askerlerin’ çabasıyla 71 ve 80 darbelerinin mağduru olan askerleri de kapsamına aldı. Milli Savunma Bakanlığı’nın açıkladığı rakamlara göre, 1.518 subay ve astsubay bu yasayla kaybettiği yıllara olmasa da o yılların yasal haklarına kavuştu.
28 Şubat’ta YAŞ kararıyla TSK’dan uzaklaştırılan isimlerin arasında kamuoyunun çok yakından tanıdığı yazar Prof. İskender Pala da var. Emekliliğini hak etmesine 6 ay kala atılan Pala, önceki yıl yayınladığı ‘İki Darbe Arasında’ isimli kitabında askerlik sürecini ve sonrasında yaşananları detaylıca anlatmıştı. Bu kitap vesilesiyle röportaj yaptığım Pala’yı aradım yine, tahmin edersiniz ki bununla ilgili yazacaklarını yazdığını ve artık konuşmak istemediğini söyledi, tabii dönmeyeceğini de. O hesaplaşmasını, yazdığı kitapla kapatmıştı… Açık yüreklilikle ne yaşadığını anlatan ve bunun hesabını kalemiyle soran Pala kadar şanslı olmayan askerler de vardı.
ASDER’in yayınladığı ‘Ben Disiplinsiz Değilim’ isimli kitap             28 Şubatzede bazı subay ve astsubayların hikayelerinden oluşuyor. Okurken zaman zaman göz yaşartan satırlar… ‘Başını bir kere aç’ denilen ya da gönül istemese de boşanma davası açılan eşlerin, anne-babaya söylenemeyen ‘atıldım’ itirafının, çocukların okul başarısızlığı olarak dönen işsizlik bunalımlarının bir derlemesi. Yüreğiniz dayanırsa okursunuz. Sonuçta önce sadece            28 Şubatzedeleri ardından kamuoyu ve muhalefetin ısrarıyla 71 ve 80 darbesi mağdurlarını da kapsamına alan yasa bazı eksikleri olsa da bu insanların yaralarına merhem olacak gibi. Eksikleri var elbette…
Bir de askeri okullardan atılan öğrencilerin durumu var ki, o ayrı bir haberin konusu. Kendileri büyük bir platform çatısında birleşip haklarını aramaya çalışıyorlar ama bu yasa ne   12 Mart, ne 12 Eylül ne de 28 Şubat döneminde atılan askeri öğrencileri kapsamadı…

BALIK KARADA YAŞAR MI?

Kanunlar, kararnameler, teamüller bir kenara; meslek hanesinde ‘asker’ yazan biri, eğer siz onu işten atarsanız ne iş yapabilir? Orta öğretiminden itibaren sıkı bir disiplinle ‘asker’ olarak yetiştirilen bu insanlar, sivil hayatın içinde sudan çıkmış balığa dönmez mi? Kolay mı belli bir yaşa gelmiş birinin yeni bir meslek edinmesi, ailesini geçindirebilmesi; peki, ‘Peygamber ocağı’ tabir edilen TSK’dan atılmak toplum içinde insanın itibarını nasıl zedeler? 
Ersan Ergür, Elazığ Lisesi’ni bitirip, üniversite sınavının ilk basamağında taban puan 105 iken 147,6 gibi yüksek bir puan alarak Kara Harp Okulu’nu seçer. Ailesinin başka bir üniversiteyi kazanırsa oraya göndereceğini bildiğinden ikinci basamak sınavında kasti olarak soruları yapmaz. Askerlik mesleğini öylesine seviyordur ki mülakatlardan, sağlık muayenelerinden ya da Harbiye’de yapılacak sınavı kazanamayacağımdan endişe duymadan çıkar bu yola… Üniformasını giydiğinde başta asker olmasına pek sıcak bakmayan ailesinin de gözleri ışıldar, gururlanırlar. Geleceğini bu okula endeksleyen, askerlik mesleğini böylesine seven biri neden atılır peki? Kendisi durumu şöyle özetliyor: ‘Harbiye yıllarından beri namazımı kılarım. Hem de Harbiye’de bulunan camimizde kılardım. O yıllarda bazen bazı arkadaşlarımıza karşı ‘irtica’ adı altında baskılar olurdu ama ben yaşamadım. Teğmen çıktıktan sonra da aynı şekilde devam ettim. Yaklaşık beş yıl operasyon bölgelerinde görev yaptım. 1995 Nisan ayında evlendim ve o güne kadar başarılı, çalışkan bir subay olan ben, birden bire sakıncalı personel oluverdim’ Sonuçta 1998 yılı Aralık ayında üsteğmen rütbesindeyken YAŞ kararıyla ilişiği kesilir. 
Sivil hayat, kolay mıdır peki? Harp sanatını, savaşmayı öğrenmiş ve o şartlara göre yetiştirilmişsiniz. Balık karada yaşar mı? Ersan Ergür, ‘Şükürler olsun biz başardık. Sabırla zor da olsa süreci atlattık. Belki fire verdik, kimimizin kendinde, kimimizin ailesinde psikolojisi bozulanlar oldu.’ TSK’dan ayrıldıktan sonra Bursa’ya yerleşen ve orada halı fabrikasında bir iş bulan Ersan Ergür’ün ilk tecrübesi sadece 2,5 ay sürmüş. Tamamen farklı bir ortam, sivil hayat… Sonra kendi işini kurup Ersan Komutan, Ersan Usta olmuş… Ersan Ergür’ün şansı, askerlik mesleğini genç yaşta bırakmak zorunda kalması, sivil hayata adaptasyonu zor da olsa bu nedenle daha kolay olmuş… Eşi adaptasyon sürecindeki en büyük desteği. ‘Eğer o, bu huzursuzlukları sorun etseydi. Ekonomik problemleri dert etseydi ne kadar dayanabilirdim?’ diyor. Babasıysa bu süreçte üzüntüden kalp krizi geçirmiş.
Cebinizdeki kalemin bile nerede duracağını söyleyen askeri bir disiplinden sonra özel sektöre neden ayak uyduramadıkları açık değil mi? Bu durumu kendisi de şöyle anlatıyor: ‘Özel sektörde başarı ‘önce benim olsun sonra şirketimin ya da kurumumun’ denir. TSK’de ise terfi sistemi bellidir. Birlik başarılı olursa siz de başarılısınızdır. Kimse birisinin yeğeni diye birlik komutanı yapılmaz. Ancak özel sektör, başarıdan ziyade ahbap, gönül ilişkisi üzerine kurulu. Liyakat yok. Arkadaş ya da dost olmak makam doldurmaya yeterli.’ Asker olduğu günleri çabuk unutmak zorunda kalmış Ersan Ergür ama içinde bir yerlerde hep okulda kazandığı yetenek ve bilgileri saklamış… ‘Bir gün bu ülke subay olarak bana ihtiyaç duyduğunda göreve hazır olmam gerektiğini asla unutmadım. Özel sektörde çalışırken de askerliğin bana kazandırdığı misyonla başarılı olmaya gayret ettim.’

BURUK SEVİNÇ

Ersan Ergür, yapılan yasal düzenlemeyle haklarını almalarına buruk bir sevinç duyuyor. Bunun ilk ve en temel sebebi, Silahlı Kuvvetler’e dönmek, üniformayı giymek arzusu. ‘Hayaldi belki ama ben bu hayalle yaşardım. Dünyaya binlerce kez gelsem yine asker olurdum. Atıldığım gün de pişman olmadım, şimdi de…’ 
13 yıl bu özlemle geçtikten sonra geri dönüşün yolu açılınca iki seçenek sunulmuş kendisine; ya hemen yarbay rütbesinden ya da 3,5 yıl daha çalışarak kıdemli albay olarak emekli olmak. Şartları daha iyi olduğu için elbette ikinciyi tercih etmiş. Üniforması yok ama askeri kimliği var. 

KIŞLAYA BİR GÜN   OLSA DÖNSEYDİK

İbrahim Töre, Harp Okulu             1982 mezunu. Askerliği meslek olarak seçmesini ‘Askerliğe sadece bir meslek olarak bakamıyordum. Ailem de asker olmamı istedi. Sülalemde de hem subay hem birçok şehit vardı. Yani bizim için askerlik yüce bir meslekti…’ 1998’de binbaşı rütbesindeyken atılmış ve bu düşünceleri değişmiş mi; hayır! 
Dönüş yasasının bazı eksikleri olduğundan ve bazı bürokratik sorunlar nedeniyle ataması yapılsa da bazı arkadaşlarının göreve başlatılamadığından bahsediyor…
‘Tabii ki kışlaya bir gün de olsa dönmek isterdim. Hala da büyük bir iştiyakla böyle olmasını bekliyor ve bunun için de çalışıyorum. Biz makam ve rütbe peşinde değiliz. Ancak bu yanlışlar basit ve küçük hatalar değildir. Yanlıştan, hatadan dönmek, özür dilemek devleti küçültmez aksine büyütür’ diyor. Dönmek içinde ukde kalmış ama emekliliğini istemiş. Şimdi kendi devreleriyle özlük hakları açısında aynı seviyede yani Emekli Kıdemli Albay ancak TSK kimliğinde sanki iade-i itibar olmamış gibi ihraç edildiği rütbe yani binbaşı yazıyor.
Subaylar kendilerine tanınan dönüş hakkını avantajlı olduğu için tercih ediyor. Emekliliği seçenler genellikle astsubaylar. ASDER İdari Genel Sekreteri Reşat Fidan emekliliğine        16 gün kala 1998 yılında YAŞ kararıyla atılmış. 20 yıl boyunca 18 takdirname alan ve görevinin son yıllarını terörle mücadelede geçiren Fidan, atıldığı için kırgın ama ‘Ordunun malını çalmadım, çaldırmadım. Namussuzluk yapmadım’ diyor. Ayrıldıktan bir ay sonra İstanbul’da bir ithalat firmasında satış ve pazarlama koordinatörü olarak çalışmış ve geri dönüşü ‘hiç’ özlememiş… ‘Yıllar sonra iade-i itibarımızın verilmesi haklı olduğumuzu gösteriyor’ diyor.

ÜÇLÜ KARARNAMEYLE ATILANLAR NE OLACAK?

12 Mart 1971 darbesinden sonra 450, 12 Eylül 1980 darbesinden sonra 573 subay-astsubay üçlü kararnameyle atıldı. Onların durumu maalesef belirsiz. ADAM Derneği de bu tür askerlerin haklarını aramak üzere kurulmuş ve ASDER ile koordine bir şekilde çalışıyorlar. Yasa mevcut haliyle üçlü kararnameyle ordudan ilişiği kesilen askerleri kapsam dışında bırakıyor. 12 Martzedeler genellikle ‘solcu’ ve 12 Eylülzedeler ise bir ‘sağdan’ bir ‘soldan’ hesabıyla ordudan atılanlar. 1983 yılında Şırnak’ta düşürüldüğü pusuda ağır yaralanan ve bunun üzerine düzenlenen ilk sınır ötesi harekatın gazisi Üsteğmen Ahmet Şener’in, 1984 yılında yargı kararı olmadan YAŞ kararıyla ilişiği kesildi. Kendisi adını ilk kez sorguda duyduğu ‘Üçüncü Yol’ örgütüne üye olmaktan atıldı. Yasanın ilk halinde başvurusu reddedilen Şener, daha sonra yapılan düzenlemeyle bu hafta itibarıyla haklarını alabildi.
ADAM yani Askeri Darbelerin Asker Mağdurları Platformu Moderatörü Mustafa Demirkanlı, kendisi de 12 Eylülzede. 1982’de teğmen rütbesindeyken TSK’dan uzaklaştırılmış. Üsteğmen Şener durumunda olan ve başvurusu önce reddedilen ama üç gün önce yeniden dosyaları incelenip iade şansı yakalayan 40 kişi olduğunu söylüyor. 12 Mart’ta kararnamelerle atılanlara ‘o dönem yargıya başvurma hakkınız vardı, o nedenle şimdi haklarınızı vermiyoruz’ denmesinin yanlış olduğunu söylüyor. 12 Eylül döneminde askeri okullardan atılan öğrencilerin durumunun çok daha vahim olduğuna dikkat çekiyor Demirkanlı: ‘Mezuniyetlerine günler kala atıldılar. Dağılan ailelerin sayısını bugüne kadar tespit edemedik, içlerinde bugün de çok zor koşullarda; boyacılık, simitçilik, çaycılık yaparak yaşamını sürdürenler var, 30 yıldır kopan aile ilişkilerini yeniden kuramayan; annesinin, babasının cenazesine bile gidememiş arkadaşlar var.’

ASDER* İdari Genel Sekreteri Reşat Fidan’la yasanın kapsama alanını konuştuk
– Yasa kapsamı dışında kimler kalıyor; onların durumlarıyla ilgili bir çalışma yapılıyor mu?
Derneğimiz ilgili yasa çıkmadan önce hazırlamış olduğu yasa teklifinde ‘herhangi bir mahkeme kararı olmadan idari işlemlerle ilişiği kesilen bütün TSK personelini kapsaması’ şeklinde teklifte bulunmuş. Yoğun gayret gösterilmesine rağmen, somut olarak sayı ve durumları belli olmadığından ve yargıya açık olduğu için, üçlü kararname ve bakan onayıyla ilişiği kesilen ve emekliliğe zorlanan subay, astsubay ve uzmanlarla, okullarından idari kararlarla çıkarılan askeri öğrencileri kapsamıyor. Yargıya açık işlemlerle yapılan re’sen emeklilikten doğan mağduriyetlerin giderilmesi için derneğimiz bir çalışma başlattı. 
– Yasadan faydalanan kaç kişi var? Ne tür haklarına kavuştular?
1.518 kişinin başvurusu kabul edildi, 629 kişi araştırmacı kadrosunda görev yapmak üzere ilgili bakanlıklara atandı. 250 kişinin başvurusu da reddedildi. Kabul edilenler  ilişiklerin kesildiği tarihten yasanın çıktığı tarihe kadar TSK’da çalışmış gibi kabul edildiğinden bu tarihler arasındaki sürelere ait ödenmemiş sosyal güvenlik primleri yatırılacak. Emekli olmak isteyenlerse ikramiyeleri ödenip emsallerinin derece ve kademesinden emekli olabilecekler. Çalışmak isteyenler emsallerinin derece ve kademesi üzerinden araştırmacı kadrosuyla kamu kurum ve kuruluşlarına atandı. Emekli kimlik kartları ayrıldıkları tarihteki rütbelerini gösterir şekilde verildi, ayrıca emsalleri gibi silah ve silah taşıma ruhsatıyla yeşil pasaport aldılar.
– Çalıştıkları yeni işyerlerine adapte olmaları kolay mı, ne tür işlerde istihdam ediliyorlar?
Genelde CV’leri dikkate alınarak yapabilecekleri görevlere veriliyorlar. Ancak Tapu Sicil Müdürlükleri, Adalet Bakanlığı’na bağlı başsavcılıklarda, alanlarına uygun iş olmadığından sıkıntıyla karşılaşanlar oldu, bu sorunun çözümü için üst makamlarla yazışmalar devam ediyor…