Arşiv

Posts Tagged ‘paşalar’

28 Şubat’ın faiz yükü

28 Şubat'ın faiz yükü

28 Şubat Komisyonu’nun raporunda darbenin ülkeye verdiği ekonomik zarara dikkat çekildi…

2001 krizine de uzanan süreç ülkeye 381 milyar dolara mal oldu. En kârlı çıkan kuruluş ise OYAK Holding.

TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma 28 Şubat Alt Komisyonu taslak raporunu hazırladı. Raporda özellikle 28 Şubat sürecinin ülkeye verdiği ekonomik zararlarla ilgili bölüm dikkat çekti. 2001 krizi ile başlayan süreç ülkeye 381 milyar dolara mal oldu. Sadece 2001-2007 döneminde artan kamu açıkları nedeniyle faiz oranlarının yükselmesi devlete 75milyar doların üzerinde ek maliyet getirdi.

Reel faiz oranlarının ortalama yüzde 5 oranında olduğu varsayımı ile 2001-2007 yılları arasında yüksek reel faiz ödemesinin Türkiye’ye maliyetinin 90 milyar dolar olduğunun altı çizildi: “İç borçların faiz ödemelerinin milli gelire oranının kabul edilebilir boyuta geldiği 2006 yılında iç borç faiz ödemelerinin milli gelire oranı aynı zamanda 1997 yılının değeri olan yüzde 6,7 oranına eşittir. İç borçların faizlerinin gayri safimilli hasılaya oranının sabit kaldığını varsaydığımızda 2001-2007 döneminde yüksek faiz ödemelerinin ekonomiye maliyeti 78,0 milyar dolardır.Her iki hesaplamadan ulaşılan sonuçlar bize çeşitli nedenlerden dolayı artan kamu açıklarının finansman sorunu ile yakından ilişkili olan faiz oranlarının yükselmesinin 75milyar doların üzerinde devlete ek maliyet getirdiğini göstermektedir.”

BANKALARA 53.3 MİLYAR DOLAR

Özel sektör ve kamu sermayeli bankaların yeniden yapılandırılmasının ülkeye maliyeti ise 53,3 milyar doları buldu. Fona devredilen bankaların devir zararlarının, devir tarihleri itibariyle ABD doları türünden karşılıklarının toplamı 24.044 milyon dolar oldu. Raporda şu görüşlere yer verildi: “Faaliyet izni kaldırılan veya yönetimi ve denetimi TMSF’ye devredilen toplam 25 bankanın çözümleme sürecinde tarihi değerler ile toplam 31,4 milyar ABD doları kaynak ihtiyacı hasıl olmuştur. Bu kaynağın 4,2 milyar doları fon kaynaklarından, 25,9 milyar doları Hazine Müsteşarlığı’ndan borçlanma ve 1,3 milyar doları Merkez Bankası’ndan kullanılan avanslar şeklinde temin edilmiştir. Özel sektör ve kamusermayeli bankaların yeniden yapılandırılmasının ülkeye maliyeti 53,3 milyar ABD doları seviyesindedir.”

EN KÂRLI ÇIKAN OYAK

28 Şubat sürecinin en kârlı çıkan kuruluşu ise OYAKHolding oldu. 28 Şubat öncesinde sıralamaya giremeyen OYAK, 2000 yılında 4,9 milyar dolarlık ciroyla Koç ve Sabancı Holding’den sonra üçüncü sıraya yükseldi. 2001 sonuna gelindiğinde ise Sabancı Holding’in net kârının 120 trilyon lira olduğu dönemde,OYAK’ın net kârı 594 trilyon liraya ulaştı.

Raporda Türkiye’deki askeri müdahalelerinönemli nedenlerinden birisinin de askeri kanadın gelir düzeyinin, dolayısıyla da hayat standartlarının azalması olduğu vurgulandı.

KÜRESEL AKTÖR OLMA HEDEFİ BİTTİ

Raporda Merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın ölümüne de yer verildi. Özal’ın ölümündeki şüphelerin bugün de devam ettiği belirtildi. Çankaya Köşkü’nde ikamet eden bir numaralı devlet adamının sağlığına ilişkin tedbirlerin yeterli olup olmadığı konusunda derin şüphelerin olmasının, Türkiye açısından üzerinde düşünülmesi gereken bir konu olduğu kaydedildi. “Özal’ın ölümüyle, Türkiye’yi yeniden eski Türkiye’ye dönüştürmek isteyengüçler sahneye çıkmışlardır. Bu nedenle, bazı uzmanlara göre, 28 Şubat sürecinin başlangıcının,Özal’ın ölümü olduğu öne sürülmüştür. Özal’ın Türkiye’nin küresel bir aktör olma yolunda ilerlemesi hedefi, 28 Şubat süreci ile beraber akamete uğramıştır. ZiraÖzal’la beraber özel sektör eliyle kalkınma hedefi, kimi kesimler tarafından ‘karşı devrim’olarak gösterilmiş, Özal’ın ardından oluşan belirsizlik ortamında, eski Türkiye özlemi doruk noktasına çıkmıştır” ifadelerine yer verildi.

AFET KANUNU’NDA YAZICIOĞLU DİKKATİ

Komisyona konuşan dönemin Refah PartisiMilletvekiliHasanHüseyin Ceylan’ın ifadeleriNecmettin Erbakan’a Afet Kanunuadı altında ülkeyi ihtilale götürecek bir metin imzalatıldığını da ortaya çıkardı. Bunu ilk fark eden kişinin merhum Muhsin Yazıcıoğlu olduğunu belirten Ceylan şunları anlattı: “Yazıcıoğlu bana geldi. ‘Başbakan, çok tarihi bir hata yaptı, bir imza attı bu çok tehlikeli, ileride ihtilale sebebiyet verir’ dedi. Ben Yazıcıoğlu’nu yanıma aldım. Sayın Başbakana Afet Kanunu diye bilinen köylerle ilgili sıkıntılar, yıldırımlar, sel afetleri, benzeri afetlerle ilgili, fay kırıklıklarıyla ilgili şeyler dibacede yazılmış, arkası ihtilale gidenmetinler. Sayın Başbakan -müsteşarından geçmiş, gelmiş okunmuş, hiç nasıl görülmediyse- ‘Ya ben böyle bir metni hatırlamıyorum’ dedi Sayın Başbakan, şahit olduğumu söylüyorum. ‘Nasıl olur Hocam?” dedi Muhsin Yazıcıoğlu Bey. Bu konuda çok dirayetliydi. Muhsin Yazıcıoğlu Bey’in BBP olarak, yedi milletvekiliyle çok ciddi katkıları -bu manada- olmuştur.”

BANKALARDAKi EMEKLi ASKERLER

Raporda Fon’a devredilen bankalar ve kamu bankalarında üst düzey yöneticilik, danışmanlık yapmış asker kökenli kişilerin isimleri de yer aldı.

Emekli Orgeneral Hüsnü Çelenkler: Halkbank Danışma Kurulu Üyesi. (1990-1991)

Metin Akpınar: Ziraat Bankası Genel Müdür Yardımcısı. (1996-1999)

Emekli Orgeneral A. Doğan Bayazıt: Kentbank. (1996-1999)

Emekli Oramiral Ö. Feyzi Aysun: Bayındırbank. (1991-1993)

Emekli Orgeneral Sabri Yirmibeşoğlu: Bayındırbank. (1996)

Emekli Koramiral Çetin Ersarı: İnterbank. (1996-1999)

Emekli Orgeneral Teoman Koman: İnterbank. (1997-1999)

Emekli Koramiral Işık Biren: Egebank. (1989-1991)

Emekli Oramiral H. Vural Bayazıt: Etibank. (1999-2000)

Emekli Orgeneral M. Muhittin Fisunoğlu: Sümerbank. (1998-1999)

Emekli Oramiral Zahit Atakan: Impexbank. (1989-1991)

Emekli Koramiral Ekmel Totrakan: Etibank. (1997-Özelleştirme öncesi)

Emekli Korgeneral Alaettin Güven: Etibank. (1998-Özelleştirme öncesi) G. Aydın Aksan: Etibank. (1994)

MİT görev alanının dışına çıktı

Milli İstihbarat Teşkilatı’nın 28 Şubat MGK’sına sunduğu brifing de raporda yer aldı. MİT tarafından yapılan MGK takdiminde, iktidardaki Refah Partisi’nin “Milli Görüşçüler” tanımı altında, “irticai faaliyetler” yürüten unsurlar kapsamında “iç tehdit” olarak değerlendirildiği belirtildi. MİT‘in, bu tehdide karşı siyasi, ekonomik, hukuki, eğitim, sosyo-kültürel alanlarda alınması öngörülen tedbirleri bir paket halinde Kurul üyelerine sunduğu dile getirildi. Bu takdimi ile yasal görev alanının dışına çıktığı vurgulandı.

Üniversitelerde korku rüzgarı esti

Raporda, 12 Eylül 1980 askeri darbesinde olduğu gibi, 28 Şubat döneminde de üniversitelerde adeta bir korku rüzgarı estirildiğine dikkat çekildi. Çok sayıda rektör ve dekanın “şeriatçı/irticacı olmakla veya şeriatçı/irticacı kadrolaşmaya göz yummakla” itham edildiği belirtildi. Bu konuda kimi zaman isimsiz ve imzasız, kimi zaman da bizzat öğretim üyelerince Cumhurbaşkanlığı ve YÖK Başkanlığı’na muhtelif ihbar mektupları gönderildiği ifade edilerek, bu iddialar incelenerek ilgililer hakkında soruşturmalar açıldığı ve görevlerinden alınarak mağdur edildikleri dile getirildi.

BÇG herkesi fişledi

28 Şubat sürecinde Batı Çalışma Grubu’nun (BÇG) toplumun hemen her kesiminde fişlemeler yaptığının ifade edildiği raporda, “Dernekler, vakıflar, meslek kuruluşları, işçi ve işveren sendikaları, yüksek öğrenim kurumları, yurtlar, vali, kaymakam, belediye başkanları, müdür, daire başkanı, il genel meclisi ve belediye meclisi üyeleri, siyasi partilerin il ve ilçe teşkilatında görevli yönetim kadroları, yerel TV, radyo, dergi ve basın yayın kuruluşu yöneticileri fişlendi” denildi. Fişlenmelerde, namaz kılmak ve oruç tutmakla ilgili soruların kapsama alınmasının ‘işin en ilginç tarafı’ olduğu vurgulandı.

Bulut Projesi

Türk Hava Kuvvetleri bünyesinde, 1992 yılından itibaren, irticai faaliyette bulunduğu iddia edilen asker personele yönelik olarak, “Bulut Projesi” adıyla yürütülen gizli operasyona ilişkin bilgi ve belgeler de raporda yer aldı. Söz konusu belgelere göre, yüzlerce havacı subay ve astsubay, 1990’lı yıllarda, yasa dışı şekilde sorgulandı ve işkenceye maruz kaldı. YAŞ kararlarıyla ihraç edilen personelin anlattıklarına da raporda yer verildi.

ÇETİN ÇİFTÇİ / BUGÜN GAZETESİ

Korgeneral Kılıç’tan çarpıcı itiraf

28 Şubat soruşturmasında gözaltına alınan Korgeneral Hakkı Kılıç’tan çarpıcı bir itiraf geldi. ‘Emri Teoman Koman verdi, ben de…’

28 Şubat soruşturmasının 4. dalga operasyonunda gözaltına alınan 17 zanlıdan 11’i tutuklanarak cezaevine gönderildi. Şüphelilerin mahkemedeki savunmalarında en dikkat çekici ifadeleri ise emekli Korgeneral Hakkı Kılınç kullandı.

‘Emri Teoman Koman verdi, ben de…’

28 Şubat soruşturmasının 4. dalgasında savcılık sorgusunun ardından tutuklanma talebi ile mahkemeye sevkedilen 11 general tutuklandı.

Tutuklanan generallerden muvazzaf olanlar Mamak Askeri Cezaevi’ne gönderilirken, emekli olanlar ise Sincan Kapalı Cezaevi’ne sevkedildi.

Sanıkların cezaevlerine gönderilmesinin ardından mahkemede verdikleri savunmalar da netleşmeye başladı.

Emekli Korgeneral Hakkı Kılınç , mahkemede yaptığı savunmada, 28 Şubat sürecinde fişleme bilgilerinin ele alındığı Batı Çalışma Grubu (BÇG) toplantılarına Jandarma Genel Komutanlığı’nı temsilen katıldığını belirterek, “Toplantılara katılma emrini bana Teoman Koman verdi” itirafında bulundu.

EMİR GELDİ, O DA UYDU

BÇG toplantılarına ancak 3-5 kez katıldığını ileri süren emekli Korgeneral Kılınç, o dönem Jandarma Genel Komutanı olan Teoman Koman’ın emri gereği fişleme toplantılarına iştirak ettiğini ifade etti.

Toplantılara katılma sebebinin ‘özel bir görev’ gereği olmadığını iddia eden Kılınç, Jandarma Genel Komutanlığı’nı temsil görevinin dışında başka bir faaliyetinin bulunmadığını aktardı.

Kılınç’ın avukatı ise BÇG’ye üye olduğu iddia edilen müvekkilinin böyle bir birimin kuruluşunda ve yönetiminde görev almadığını ileri sürerken, Kılınç’ın, 28 Şubat sürecinde Jandarma Harekat Başkanı olarak görev yaptığını hatırlattı.

Kılınç’ın avukatı, dönemin Jandarma Genel Komutanı Teoman Koman’ın Kılınç’a Genelkurmay’da yapılan toplantılara katılması yönünde sözlü emir verdiğini ifade ederek, ‘toplantıya katıl’ emrinin hukuksuz bir emir olmadığını, bu nedenle müvekkilinin bu emre karşı çıkmasının söz konusu olmadığını kaydetti.

NE YAPTIĞINI YENİ ÖĞRENDİ

Refah-Yol Hükümeti’nin İçişleri Bakanı Meral Akşener’e ‘yağlı kazık’ tehdidi savuran ve “28 Şubat sürecinin ‘kazıklı Voyvoda’sı” olarak hafızalara kazınan emekli Tümgeneral Çetin Saner ise savunmasında, kendisine savcılık makamı tarafından gösterilen belgelerin sahte olduğunu iddia etti.

Mahkemede savcılığın iddialarını kabul etmeyen Saner, “Bahsedilen BÇG ile karargahta 3 yıl beraber çalışmışız, fakat ben nerede çalıştıklarını bugün öğrendim” diye konuştu.

Kendisi ile aynı yerde çalışanların ne yaptıklarını bilmediğini ileri süren dönemin Genelkurmay İstihbarat Başkanı Saner, yaşı ve sağlık durumu nedeniyle tutuksuz yargılanma talebinde bulundu, ancak bu talebi reddedildi.

Çevik Bir istedi biz de suçladık

28 Şubat’ın önemli isimlerinden olan emekli Tümgeneral Erdal Şenel ise ifadesinde Batı Çalışma Grubu hakkında ‘duyumlardan’ başka bir şey bilmediğini söyledi.

Yaptığı savunmada 28 Şubat sürecinde Genelkurmay Adli Müşavirliği’ni yönettiğini, bu makamın icra makamı olmadığını belirten Şenel, “BÇG ile bağlantılı olduğu iddia edilen kişilerin çoğu istihbarat ile ilgili görevlerde çalışmalarına rağmen, benim adli müşavir olarak onların arasında neden bulunduğumu anlamamıştım.

Bana BÇG’den birtakım yazılı emirler ve Çevik Bir talimatıyla suç duyurusunda bulunma görevleri verilmiştir. Bunun dışında hiçbir faaliyetim olmamıştır” diye konuştu.

Görmedim duymadım

Korgeneral Tevfik Özkılıç mahkeme sorgusunda diğer sanıkların aksine karargahta BÇG’nin varlığını bildiğini söyledi.

1996-1998 döneminde Genelkurmay Başkanlığı’nın Personel Dairesi’nde görev yaptığını belirten Özkılıç, BÇG isimli bir grubu karargahta duyduğunu fakat bu grupta görev almadığını ifade etti.

Rütbesi gereği önemli kararlarda etkisi olmadığını iddia eden Tuğgeneral Mehmet Ali Yıldırım ise 28 Şubat sürecinde hükümete karşı herhangi bir fiil içine girmediğini ileri sürdü.

Suçlamaları kabul etmeyen Yıldırım, “Belgeleri ilk defa gördüm. Bir belgede BÇG çalışma alanına girmeye yetkili kişiler arasında ismim geçmektedir, tarafıma böyle bir görev tebliğ edilmediği gibi, ben böyle bir yerde de görev yapmadım” diye konuştu.

Tümgeneral Çetin Dizdar da, diğer sanıklar gibi suçlamaları reddederken, avukatı ise, müvekkiline gösterilen isminin geçtiği 1998 tarihli bir belgede Dizdar’ın rütbesinin yanlış olduğunu savunarak “Bege gerçek değil” dedi.

BELGEDEKİ İMZALAR SİLSİLEYE AYKIRI

28. Mekanize Piyade Tümen Komutanlığı yaptığı dönemde birliğine bağlı garnizonlar içerisindeki zeytinleri toplatarak Kıbrıs’taki Özel İşletmelere zeytinyağı yaptırdığı iddia edilen paşa olarak gündeme gelen Tümgeneral Berkay Turgut ise sözkonusu belgeleri ilk kez gördüğünü iddia ederek, belge üzerindeki imza silsilesinin kendi sistemlerine uymadığını ileri sürdü.

11 general cezaevinde

Özel yetkili Ankara Cumhuriyet Başsavcıvekilliği’nin yürüttüğü 28 Şubat soruşturması kapsamında gözaltına alınan şüphelilerden 11’i tutuklandı.

Soruşturmanın son dalgasında gözaltına alınan 17 şüpheliden 15’i, savcılık sorgularının ardından tutuklama talebiyle mahkemeye sevk edilmişti.

Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi Nöbetçi Hakimliği’nce sorgulanan 15 şüpheliden 11’i tutuklanırken, 4 kişi serbest bırakıldı.

Mahkeme, Emekli Kurmay Albay Erkan Yaykır, Emekli Albay Ardan Kıratlı, Emekli Astsubay Asım Atak ve Emekli Astsubay Abdullah Hoşgür’ün serbest bırakılmasına karar verdi. Hepsi de ‘general’ rütbesini taşımış bulunan 11 tutuklu ise şu isimlerden oluştu:

Korgeneral Tevfik Özkılıç

Tümgeneral Berkay Turgut

Tümgeneral Mehmet Faruk Alpaydın

Tuğgeneral Celalettin Bacanlı

Tuğgeneral Mehmet Ali Yıldırım

Tuğgeneral Metin Keşap

Emekli Korgeneral Mustafa Bıyık

Emekli Korgeneral Hakkı Kılınç

Emekli Tümgeneral Erdal Şenel

Emekli Tümgeneral Çetin Dizdar

Emekli Tümgeneral Çetin Saner

YENİ ŞAFAK

BİR ANALİZ-YIL 1993

1993 yılı adeta dönüm noktası gibiydi. Rahmetli ÖZAL ölümünden önce hep 3 prensipten bahsederdi;

 

1.       Din ve vicdan hürriyeti,

2.       Düşünce hürriyeti,

3.       Teşebbüs hürriyeti,

 

Bu sözleri defalarca televizyondan kendi ağzından duymuştum. Aslında yıllar sonra geriye baktığımda çok da anlayamamışız diye hayıflanmışımdır. Bu iklim 1983 yılının sonundan itibaren (aslında 12 eylül 1980 darbesinden itibaren  etkinliği hiç azalmamış farklı bir liderdi) TÜRKİYE’nin kaderine ve geleceğine mühür vurmuş bir insanın önderliğinde tüm ülkeyi kuşatmıştı. Bizler de bu yumuşamayı TSK içinde açıkça hissediyorduk.

 

1991-1992 yılının seçim ortamlarında yaşanan o çekişmeli süreçte bile Cumhurbaşkanı olarak varlığını her zaman hissettirdi. Ama bir şeyler elinin altından kayıyordu ve işler istediği gibi gitmiyordu. Hatta son zamanlarda tekrar farklı bir parti kurarak yeniden icraatın başına geçme fikri içinde olduğunu artık bugün biliyoruz.

 

1993 yılı başında bir yerlerden düğmeye basıldı.  İlk 7 ayında neler oldu bir bakalım;

 

1.       Uğur MUMCU’nun öldürülmesi (24 ocak 1993),

2.       Musevi iş adamı Jak Kamhi’ye suikast düzenlenmesi(28 ocak 1993),

3.       Eşref BİTLİS’in uçağının düşmesi (17 şubat 1993),

4.       Özel Tv ve radyoların izinsiz yayın gerekçesi ile hükümet tarafından kapatılması (30 mart 1993),

5.       Turgut ÖZAL’ın Ölümü (17 nisan 1993),

6.       33 askerimizin BİNGÖL-ELAZIĞ karayolunda kuşuna dizilmesi (25 mayıs 1993),

7.       Madımak otelinin ateşe verilmesi, 37 kişinin ölümü (2 temmuz 1993),

8.       Erzincan Kemaliye ilçesi Başbağlar köyünün basılması, 33 insanın öldürülmesi (5 temmuz 1993)

9.       İsmail Hakkı KARADAYI’nın Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na getirilmesi (29 temmuz 1993)

 

Ülke 7 ay içinde toz duman olmuştu. Kaostan hiç kimsenin ne söylediği anlaşılmıyordu. Kimsenin kimseyi dinlediği de yoktu. Toplum 10 yıl süren bir iklimden farklı bir iklime sokuluyordu. Toplum mühendisleri yeni elbiseyi çok güzel dikmişlerdi.

 

Görev yaptığım süreçte 6 yıl boyunca Milli Güvenlik derslerine girdim. Öğrencilere ülkemizin yumuşak karnından bahsederken kullanılabilecek  3 argümandan bahsederdim.

 

1.       Türk-Kürt kardeşliğine zarar vermek,

2.       Laik-Anti laik cephelere ayırmak,

3.       Sunni-Alevi kardeşliğini bozmak.

 

Şimdi yukardaki olaylara bir daha bakalım. Uğur MUMCU cinayetinde ANKARA’da bir anda yüzbinler irticaya karşı yürüyüş yaptı. 33 askerimizin ölümü belki de PKK mücadelesinde çözüme en yakın olunduğu andı. Madımak, Başbağlar olaylarını anlamak için arif olmaya gerek yok.

 

Ve yeni KKK için ortam hazırdı. İrtica 1 No.lı tehditti. Kışlalara emirler gelmeye, konferanslar verilmeye başlanmıştı. Önce fişlemeler, sonra raporlamalar, sürgünler, baskılar, aşağılamalar, ihraç, kararname ile tard ya da zorunlu istifa/emeklilik süreçleri. Tüm yurtta TSK içinde Özal döneminin izleri silinecekti. Buna kesin karar verilmişti. Bir bir uygulanıyordu…

 

Bu süreçte kendilerince “islahı gayri kabil “ olarak addedilen bu güzel insanlar bir anda kendilerini dışarda buldu. Bilinmeyen bir dünya idi. Askerlikten başka bir şey bilmiyorlardı. Çoluk-çocuk gailesi, iş sıkıntıları, psikolojik travmalar, aileden-dosttan dışlanmalar… Ama yılmadılar, bir gün ASDER adında bir dernek kurulduğunu duyduk. Sesi cılızdı ama o cılız sesi bir gün tüm TÜRKİYE duyacaktı. Çünkü bu ses hakkın, mazlumun sesi idi.  Muztar kalanın duası arşa perdesiz çıkardı. Rabbim mutlaka bu duaya icabet ederdi. Belki mühlet verirdi ama ihmal etmezdi. Çünkü Efendimiz (SAV) böyle buyurmuştu.

 

Şimdi “islahı gayri kabil” olarak addedilen bu güzel insanlar inşallah TSK’yı da islah ediyor. Bu arkadaşlarımızın haklı mücadelesi ve müspet hareketi atom bombası gibi tesir yaptı. Eminim ki  bizi dışlayan en zındık düşüncenin sahibi bile şu anda “keşke bu islahı gayri kabil insanları içimizde tutsaydık da bu günleri görmeseydik” diyor. Ama fayda yok; “Keser döner, sap döner, gün gelir hesap döner”

 

Şimdi yeni bir süreç başlıyor. Sayın Başbakanımız ile Sayın Genel Kurmay Bakanımızın baş başa yaptığı görüşmelerden sonra Sayın Genel Kurmay Başkanımız’ın yapmış olduğu açıklamaları sanki Ordu’nun milletle barışması için yeni bir zemin arayışı gibi görüyorum. Hepimiz bu dönemde Ordunun şahsı manevisini rencide etmeden sürece katkıda bulunmalıyız diye düşünüyorum.  Adeta TSK bir el uzatmak istiyor. Karşı el mutlaka biz olmalıyız. Çünkü başka el yok. Zaten onlar ellerini kapatmışlar. Ben inanıyorum ki;

 

İnşallah yeni bir süreç başlayacak ve kışlalarımızda ezan sesleri duyulacak, namazlar kılınacak, isteyen Subay Astb. hanımın başını örtebilecek, isteyen içki içmeyecek…

 

Çok mu iyimserim. 1993 yılına tekrar bakalım. 20 sene milletler tarihinde çok zaman değil.  Ahir zamandayız. Her şey def’i ve ani oluyor.

 

Rabbim kara bulutlarla kaplı göğün güzel yüzünü bir saatte içinde bize gösterdiği gibi bu zulmet bulutlarını da bir anda dağıtır, kahraman ordunu dizginlerini tekrar eline alır.

 

Allah’a emanet olunuz…

 

Ekrem ATA

Kategoriler:ADALET, ASDER, tsk Etiketler:, ,

Şanslı Generaller Lüks Lojmanlara Yerleşti

Fenerbahçe orduevinin bahçesine inşaa edilen lojmanlar tamamlandı. Başta İlker Başbuğ olmak üzere bir dönemin pek ünlü paşaları konutlarına taşındı. İşte o şanslı paşalar…

Şamil Tayyar / STAR

Paşam sen çok yaşa

Konuyu yakından takip etmeyenler için önce kısa bir hatırlatmayla başlayalım yazıya. Fenerbahçe Orduevi içinde Orgeneral İlker Başbuğ’un Genelkurmay Başkanlığı döneminde başlayan lojman inşaatı bitti sayılır.

Eski parayla 32 trilyon 750 milyar liraya mal olması planlanan lüks dairelerin inşaatı “kaçak” başlamıştı. Kaçak hesabı sadece vatandaştan sorulabildiği için muhtemeldir, kılıfına uydurulup konutlar iskana açılır.

Denize sıfır, 200 metrekare ve her türlü konforun düşünüldüğü bu konutlar, “lojman” statüsünde formüle edildi. Tabiri caizse ölünceye kadar kime tahsis edildiyse o oturacak, bir tek tapusu kendinde olmayacak.

Aslında bir yerde “ömür boyu” kullanımlı tapusuz bedava lüks konutlar…

Denebilir ki, ömür boyu tahsis olmaz. Doğrudur, kağıt üzerinde böyledir ama eski bir genelkurmay başkanını o lojmandan çıkarmaya kimse cüret edemez, bu noktada fiili durum oluşur.

Şimdi cevabı merak edilen soru şu: İnşaatına kaçak başlanan denize sıfır bu lüks daireler hangi paşalara tahsis edilecek?

Projenin asli sahibi olarak ilk sırada İlker Başbuğ var. Liste aşağı yukarı belli… Listeyi şekillendiren de ağırlıklı olarak İlker Paşa ve hanımefendi… Bir yerde komşularını da kendileri belirlemiş.

Son şurada Kara Kuvvetleri Komutanlığı engellenen Hasan Iğsız ve talihsiz bir şekilde Jandarma Genel Komutanlığı’ndan emekliliğini istemek zorunda kalan Atilla Işık, komşu olarak seçilmiş şanslı paşalardan.

Aydoğan Babaoğlu, Metin Ataç, Ergenekon sanığı Tuncer Kılınç, İlker Paşa’ya komşuluk yapacak diğer şanslı emekli generaller.

Kimse şaşırmasın, Tuncer Paşa, İlker Paşa’nın kadim dostudur. Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği döneminde yardımcılığını yaptı, eşler iyi anlaşır. Askeri first lady, Tuncer Paşa gözaltına alındığında hemen eşinin yanına koşmuştu.

6 daire doldu, geriye kaldı 4 daire. İddiaya göre, Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner, Kara Kuvvetleri Komutanı Erdal Ceylanoğlu, Deniz Kuvvetleri Komutanı Eşref Uğur Yiğit ve Hava Kuvvetleri Komutanı Hasan Aksay için boş tutulacakmış. Bundan komutanların haberi var mı, bilmiyorum.

Listeye baktığınızda “Neden Yaşar Büyükanıt yok?” diye sorabilirsiniz? Komşu arayışları sırasında “eş çekişmesi” nedeniyle üzerinin çizildiği konuşuluyor. Hilmi Özkök’ün hem talebi olmamış hem gündeme bile gelmemiş.

Öyle ya, “kendine ev alma komşu al” diye boşuna söylememişler!

Kategoriler:ASDER, hukuk, tsk Etiketler:, , ,