Arşiv

Posts Tagged ‘darbe’

28 Şubat’ın önemli isimleri TBMM’ye geliyor

28 Şubat’ın önemli isimleri TBMM’ye geliyor

10.10.2012 19:11
TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu bünyesindeki 28 Şubat Alt Komisyonu dönemin önemli isimlerini dinlemeye devam ediyor.

Medya patronlarından gazetecilere, iş adamlarından dönemin siyasetçilerine kadar çok sayıda kişiyi dinleyen komisyon, o günlerin en fazla tartışılan aktörlerini dinlemeye hazırlanıyor.

Medya üzerinden irtica paranoyası oluşturmak için o dönemde haberlere bolca konu edilen ve bazı ilişkileri toplum önünde uzun süre tartışılan kişilerden Ali Kalkancı , Emine Kalkancı, Fadime Şahin , Müslüm Gündüz ve Seyhan Soylu (Sisi), Meclis alt komisyonuna o günleri anlatacak. 15 Ekim Pazartesi günü TBMM‘de komisyon üyesi milletvekillerinin sorularını cevaplayacak olan ekipte ilk olarak sabah Ali Kalkancı’nın dinlenmesi bekleniyor. Uzun bir aradan sonra bir araya gelecek olan 5 kişinin aynı gün içinde dinlenmesi hedeflenirken oldukça değerli bilgilere sahip bu kişilerin anlatacakları merakla bekleniyor.

SAMANYOLUHABER.COM

MEHMET BARANSU’DAN BALYOZ DEĞERLENDİRMESİ

Balyoz kararını böyle değerlendirdi!

21.09.2012 18:31
Ergenekon ve Balyoz davalarının öncüsü Taraf Gazetesi yazarı Mehmet Baransu, Balyoz Davası’nda mahkemenin verdiği kararı Habertürk Televizyonu’nda değerlendirdi.

Bugün Türkiye’de ilk kez bir darbe teşebbüsünün karara bağlandığını ifade eden Baransu, darbeye teşebbüs edenlerin sivil mahkemede yargılanacakları bir dönüm noktasına gelindiğini söyledi. Darbe günlükleriyle tanınan Emekli Oramiral Özden Örnek ‘e verilen cezaya ilişkin ‘Örnek’in cezasına şaşırdınız mı?’ sorusu üzerine Baransu, “Gölcük’te 5 no’lu harddisk bulundu ve Örnek’in de bu darbe işinin içinde olduğunu gösteren bir harddisk’ti. Özden Örnek’in bu konuyla ilgili günlükleri de bulunuyor. Ben Gölcük’te çıkan belgeleri, Örnek’in günlüklerini okudum. Bu yüzden Örnek’le ilgili verilen karara şaşırmadım.” şeklinde konuştu.

Sunucunun darbe sanıklarının ailelerinin ağladığını hatırlatması üzerine Baransu, bu görüntülerin elbette üzücü olduğunu, ancak ses kayıtlarına bakıldığında, o darbenin gerçekleşmesi durumunda milyonlarca insanın üzülüp, mağdur olacağını belirtti.

Balyoz Davası’nda verilen tarihi kararı ‘Türkiye için bir dönüm noktası’ olarak değerlendiren Baransu; “Ben bundan sonra bu karar üzerine ordunun darbe işlerine gireceğini zannetmiyorum. Bundan sonra ordunun arşivlerinde büyük bir temizlik yapılacak. Ve eğer varsa benzer darbe planları yok edilecektir. Ancak hukuki düzenleme yapmazsak, alt yapısını düzenlemezsek Türkiye’de darbe ihtimali bence her zaman var” dedi.

KAYNAK . HABERNAME

Kategoriler:ADALET, ASDER, hukuk, kanun, tsk Etiketler:, ,

Özel yetkili mahkemeler

Boğaziçi Avukatlar Derneği üyesi bir grup, özel yetkili savcılık ve mahkemelerin kaldırılmaması çağrısında bulundu.

Çağlayan’daki İstanbul Adalet Sarayı önünde toplanan grup adına dernek başkanı Fikret Duran, bir açıklama yaptı. Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun (CMK) 250’nci maddesinin değiştirilmesinin olumsuz sonuçlar doğuracağını söyleyen Duran, “Bu mahkemelerin mevcudiyetini ve yetkilerini tartışmaya açanlar, darbeciler ve çetelerdir.” dedi. Duran, Fransa, İtalya, Almanya, İspanya ve İngiltere gibi birçok gelişmiş ülkede özel yetkili mahkemelere benzer yargı organlarının olduğunu vurguladı.

Boğaziçi Avukatlar Derneği Başkanı Fikret Duran, özel yetkili savcılık ve mahkemelerin kaldırılmasının Türkiye’yi kaosun hakim olduğu eski günlere götüreceğini söyledi. Duran, “Bugün bu mahkemelerin mevcudiyetini ve yetkilerini tartışmaya açanlar, eskisi gibi dokunulmazlık özleminde olan darbeciler ve çetelerdir.” ifadelerini kullandı.

Çağlayan’daki İstanbul Adalet Sarayı önünde toplanan Boğaziçi Avukatlar Derneği üyeleri adına konuşan Başkan Fikret Duran, Fransa, İtalya, Almanya, İrlanda, İspanya ve İngiltere gibi birçok gelişmiş ülkede özel yetkili mahkemelere benzer yargı organlarının olduğunu vurguladı. AİHM’nin bu mahkemelerde yapılan yargılama usullerinin insan haklarına aykırılık teşkil etmediği yönünde kararlarının olduğunu ifade etti. Türkiye’nin, darbelerin ve muhtıraların birbirini takip ettiği fakat yapılanlardan hesap sorulamadığı, aydınların ve gazetecilerin öldürülmesiyle toplumun hep kaos ortamında tutulduğu, işlenen cinayetlerin faillerinin meçhul kaldığı ve suç işleyen kamu görevlilerinin yargılanamadığı günleri geride bıraktığını aktardı. Soruşturulamayan, dokunulamayan mihrakların daima toplum için tehdit olmaya, kara bir gölge gibi toplumu sarmaya devam ettiğini kaydetti. Duran, “Bugün toplumun darbecilere prim vermeyişinde, insanların çetelere boyun eğmeyişinde, mafyaya karşı hakkını arayabilmesinde, suç işleyen herkesin sıfatına, unvanına, sosyal konumuna bakılmaksızın yargılanabilmesinde, bu yapılara karşı eli güçlendirilmiş olan hakim ve savcıların görev yaptığı özel yetkili mahkemelerin, Ergenekon, Balyoz, KCK gibi önemli soruşturma ve kovuşturmalarının bulunduğu bir gerçektir. 21. yüzyılın Türkiye’sinde artık darbelerin olmayacağını iddia etmek yanılgıdır. Kirli devrin bazı uzuvlarına sondajlar yapılmış, fakat dev halen canlıdır. Suçla mücadelede uzmanlaşmış mahkemeler gerekliliktir. Bugün bu mahkemelerin mevcudiyetini ve yetkilerini tartışmaya açanlar, eskisi gibi dokunulmazlık özleminde olan darbeciler ve çetelerdir. Yıllarca kendilerine hiçbir kamusal ya da sivil otoritenin dokunamadığı bu çeteler, bugün artık kendilerine dokunulabilmesini hazmedememektedirler. Özel yetkili mahkemelerin kaldırılması ya da yetkilerinin tırpanlanması konusunda bulanık suda balık avlayanlara fırsat verilmemelidir. Bu konuda değişiklik yapılacaksa kapalı kapılar ardında değil, açık bir şekilde tüm toplum kesimlerinin tepkilerine bakılarak, görüşü alınarak yapılmalıdır. Oldu-bittiye getirilecek her şey demokrasinin yıpranması anlamına gelecektir.” dedi.

Kategoriler:ASDER, hukuk, kanun, tsk Etiketler:, ,

Balyoz sanığı Bilgin Balanlı’dan tüyler ürperten ses kaydı: Genel af çıkacak, herkesten hesap soracağız

Balyoz darbe planı davasının tutuklu sanığı Yüksek Askerî Şûra üyesi Orgeneral Bilgin Balanlı’ya ait olduğu iddia edilen bir ses kaydı ortaya çıktı.

Dailymotion.com adlı internet sitesinde yayınlanan ses kaydında, Cumhurbaşkanı ve Başbakan açıkça tehdit ediliyor. Balyoz sanıklarının çıkarılacak bir genel afla serbest kalacağı ve daha sonra iktidar değişimiyle Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Tayyip Erdoğan’dan hesap sorulacağı belirtiliyor. Kayıtta, “… Cumhurbaşkanı ya Başbakan düzeyinde bir defa bu iktidar değiştiğinde, yeni bir iktidar geldiğinde bunların hesabı mutlaka sorulacak. Sorulmazsa zaten biz onların yakasına yapışırız. Kesinlikle olacak. Kesinlikle olacak.” ifadeleri yer alıyor.

5, 10 ya da 15 sene sonra bu tablonun değişeceği ifade edilirken, af seçeneğinden ise şöyle bahsediliyor: “Efendim ‘aaa siz suçsuzmuşsunuz pardon’ demeleri mümkün değil. ‘Aylarca sizi suçsuz yere içeride tutmuşuz’ diyebilir mi bir hükümet? Ya çıkaracak mahkemeyi bitirmeyecek, yayacak, uzatacak efendim şeyden kaçıracak ya genel kapsamlı bir af çıkaracak.”

İnternete daha önce düşen iki ses kaydında da aftan bahsediliyordu. Balyoz davasının tutuklu sanıklarından Fatih İlğar ve Aziz Çakmak’a ait oldukları ileri sürülen kayıtlardaki “Sağlam kaynaklardan aldığımız haberlere göre yakında serbest kalacağız.” ifadeleri dikkat çekmişti.

Balyoz darbe planı davasının tutuklu sanığı Orgeneral Bilgin Balanlı’ya ait olduğu öne sürülen ses kaydında, Cumhurbaşkanı ve Başbakan’dan, muhtemel iktidar değişikliği sonrası hesap sorulacağı belirtiliyor. Ses kaydında, iktidarın sonsuza kadar gidemeyeceği söylenirken, 5, 10 ya da 15 sene sonra bu tablonun değişeceği ifade ediliyor. Balanlı’ya ait olduğu iddia edilen ses kaydında, af seçeneğinden de şöyle bahsediliyor: “Bu mahkemeler nereye gider, ne olur o belli değil. Şimdi bizi bu kadar kişiyi alıp da ‘efendim aaa siz suçsuzmuşsunuz pardon’ demeleri mümkün değil. Yani ‘Hay Allah biz hata yapmışız da sizi içeri almışız efendim. Aylarca sizi suçsuz yere içeride tutmuşuz’ diyebilir mi bir hükümet? Bir şey diyemez. Ya çıkaracak mahkemeyi bitirmeyecek, yayacak, uzatacak efendim şeyden kaçıracak ya genel kapsamlı bir af çıkaracak. Ha o da ha ‘Bunlar suçlu da ben affettim bakın’. Kim verecek kimden soracağız bunun hesabını?”

Söz konusu kayıtta, özellikle yargı mensupları ve bürokratlara da hakaret ediliyor: “Bürokratların tamamı militan ve muhalif gazeteciler korkuyorlar. Hâkimler, savcılar, kaymakamların tamamı, valilerin tamamı, emniyet müdürlerinin tamamı militan düzeyinde adamlar.” Ses kaydında, Bilgin Balanlı’nın izlettirdiği öne sürülen Eskişehir Sivrihisar’daki Bilvanis Çiftliği’yle ilgili de yorumlar bulunuyor. Olaydan devletin kurumlarının da haberdar olduğu ileri sürülüyor: “Dinî motifli bir şey var orada (Bilvanis’te) Hava Kuvvetleri bunu merak etmez mi? Yapılan iş Milli Güvenlik Kurulu’nun da kararıyla Hava Kuvvetleri orada bir şeyler yapmış. Orada ne oluyor diye millet, hükümet, devlet bunu merak etmez mi? Keşif yapmış. İstihbarat çalışması yapmış. MİT var işin içinde. Emniyet istihbarat, jandarma istihbarat, Milli Güvenlik Kurulu, Genelkurmay var.”

KAYNAK : ZAMAN (http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1298349&title=balyoz-sanigi-bilgin-balanlidan-tuyler-urperten-ses-kaydi-genel-af-cikacak-herkesten-hesap-soracagiz)

Kategoriler:ASDER, tsk Etiketler:, , ,

Darbe mağdurunun tüm zararı karşılansın, borcu suçlu ödesin

Adalet Komisyonu Başkanı İyimaya, darbelerde zarar görenler için Meclis’in mağduriyet belgesi vermesini ve maddi manevi tazminat ödenmesi gerektiğini söyledi.

TBMM Adalet Komisyon Başkanı ve AK Parti Ankara Milletvekili Ahmet İyimaya, Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya’yla ilgili dava devam ederken cezalandırmaya ilişkin ilginç önerilerde bulundu. İyimaya, kapsamlı bir tasfiye yasası hazırlanması gerektiğini belirterek, darbe mağdurlarından yazılı özür dilenmesi, maddi ve manevi zararların karşılanması ve darbeciler kınanarak tazminat borçlarının faillere rücu ettirilmesi önerilerini getirdi. İyimaya, Türkiye Barolar Birliği’nin yayınları arasında basılan “Siyaset Kurumunun Ortak Günahı Yasama Reformu” adlı bir makalesinde Meclis’in refleks göstererek darbe ve muhtıra dönemlerinin tahribatlarını ortadana kaldıracak geçici bir hukuk oluşturulmasını ve darbelere zemin hazırlayan TSK İç Hizmet kanunu 358. maddenin de kaldırılması gerektiğini yazdı.

Mağdurlara özür belgesi verilsin

İyimaya makalesinde ayrıca darbe ve muhtıranın birincil muhatabının TBMM olduğunu vurgulayarak “Bu amaçla kapsamlı bir tasfiye yasası hazırlanmalıdır. Devlet ve demokratik irade, darbe mağdurlarına karşı özür dilemek , mağdurdan özür dilendiğine dair bir belgeyi vermek, zararlarını tazmin etmek ve darbecileri kınamak zorundadır” diye vurguladı. İyimaya darbe dönemlerindeki hukuksuz idamlar ve işkencelerin mağdurlarına da tazminat ödenmesi gerektiğini bu tazminatların da bu suçu işleyenten tahsil edilmesi gerektiğini kaydetti. NEVİN BİLGİN

ARJANTİN 750 MİLYON DOLAR ÖDEDİ

8İyİmaya’nın makalesinde bu tür yasaların İspanya, Arjantin, Portekiz, Şili ve Yunanistan’da hayata geçirildiği belirtilerek, İspanya Temsilciler Meclisi’nin Franco rejimini kınadığı, mağduriyetleri telafi edici adımlar atıldığı, Arjantin’in ise darbe mağdurlarına 750 milyon doları bulan tazminat ödediği belirtildi.

BUNDAN SONRA DARBE YAPMAK İSTEYENİN HEVESİ KURSAĞINDA KALIR

-AK Parti Grup Başkanvekili Mustafa Elitaş, 12 Eylül davasına ilişkin, ‘’Tank kafalı sivillerin normal hale dönüştürülmesi, kalemlerini namlu gibi kullanan gazetecilerin demokratik bir hal alması, Türkiye açısından çok önemlidir’’ dedi. Teknik Eğitim Vakfı Kayseri Şubesi’nin etkinliğinde, gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtlayan Elitaş, geçtiğimiz perşembe günü 110 milletvekili ile birlikte, verdikleri Türkiye’deki darbeler ve sebeplerinin araştırma için komisyon kurulmasıyla ilgili önergenin bu hafta TBMM’de görüşüleceğini söyledi. Elitaş, ‘’12 Eylül yargılama sürecinin bazı kesimler tarafından sembolik olarak gösterilmesini nasıl değerlendirdiği’’ yönündeki soruya, ‘’Tank kafalı sivillerin normal hale dönüştürülmesi, kalemlerini namlu gibi kullanan gazetecilerin demokratik bir hal alması, Türkiye açısından çok önemlidir. O  söyleyenler kimse, bu hareketi hafifletmek, sulandırmak, Ergenekon davasını bu süreç içerisinde sulu bir hale getirip, farklı farklı anlamlara taşımak için gayret gösterenlerdir’’ cevabını verdi.

KAYNAK.STAR (http://www.stargazete.com/politika/fb-441490.htm)

Kategoriler:ADALET, ASDER, kanun, tsk Etiketler:,

Haşim Kılıç’tan 28 Şubat itirafı

Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, 28 Şubat’ta bire bir yaşadığı çok şey olduğunu belirterek bunları görevi bıraktıktan sonra açıklayabilecegini söyledi.

 

10 Mayıs 2012 Perşembe – 23:12

 

Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, 28 Şubat sürecinde bire bir yaşadığı çok şey olduğunu belirterek, ”Ama bunu belki bugün değil de yargı mensubu olmaktan çıktıktan sonra, uygun bir zamanda, uygun bir zeminde anlatmak mümkün olabilir” dedi.

Kılıç, Danıştay’ın kuruluşunun 144. yıl dönümü nedeniyle TBMM’de düzenlenen kokteyle katıldı.

Gazetecilerin sorularını yanıtlayan Kılıç, Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu’nun iptali istemiyle açılan davada, raportörün raporunu henüz tamamlamadığını söyledi.

Bireysel başvuruyla ilgili çalışmalar için Anayasa Mahkemesi’nden bir heyetin İspanya’da olduğunu belirten Kılıç, ”Yarın akşam gelecekler. Raportör arkadaş da henüz raporunu tamamlamadı. Tamamladığı zaman en kısa sürede görüşmeye alacağız. O konuda bir sorun yok” dedi.

Belirlenen bir takvim olup olmadığının sorulması üzerine Kılıç, ”Doğrusu bilemiyorum. Raportörün raporunu tamamlaması ne zaman biter, onu bilmiyorum. Ama tamamladıktan sonra, çok fazla sürmez. Bir hafta, 10 gün içinde gündeme alırız. Yani, ilk gündeme onu alırız” diye konuştu.

Kılıç, bir gazetecinin, ”Daha önce, olası iptal halinde haziranda adaylık başvurusu söz konusu olabileceğinden bunu gözetebileceğinizi söylemiştiniz” demesi üzerine ”Tabii ki onu gözeterek öyle söyledim. Bugün de aynı şeyi söylüyorum. En kısa zamanda, kamuoyunun yakından takip ettiği bir konuyu sonuca bağlamak bizim görevimiz. O nedenle en kısa süre içinde sonuçlandırmaya çalışacağız” diye konuştu.

-”Başkanlık sistemi konuşulabilir”-

Kılıç, Danıştay Başkanı Hüseyin Karakullukçu’nun bugün yaptığı konuşmada, başkanlık sistemine destek verdiğinin hatırlatılması ve görüşünün sorulması üzerine, bu tür siyasi, toplumu ve geniş kitleleri yakından ilgilendiren konularda ”bu doğrudur, bu yanlıştır” diye bir genelleme yapmanın doğru olmayacağını belirtti.

Her sistemin kendine göre avantajları ve dezavantajları olduğunu ifade eden Kılıç, şöyle konuştu:

”Bunlar konuşulur, tartışılır. Sanıyorum bunun gündeme gelişi de ancak bu noktada oldu. Yani bir şeyin görüşülmesi, konuşulması, tartışılması her zaman mümkündür. Bundan niye kaçalım, niye bundan çekinelim. Konuşulabilir, görüşülebilir ama sonuçta buna karar verecek olan TBMM’deki irade sahibi olan milletvekillerimizdir. Bu nedenle ben, tartışılmasının, görüşme yapılmasının bir sakıncası olmadığı kanaatindeyim. Tabii ki bunlar tartışılabilir. Ama ben, ‘şu şöyledir, böyledir’ şeklinde ayak üstü, bir sistem hakkında olumlu, olumsuz görüşümü belirtmek istemem. Çünkü bu konu, aslında çok ciddi bir konu ve uzun uzun tartışılması gereken bir konu.”

Haşim Kılıç, bir başka soru üzerine, MİT görevlileri hakkındaki soruşmayı Başbakan’ın iznine bağlayan kanunun iptali istemiyle açılan davada da raportörün henüz raporunu tamamlamadığını bildirdi.

Zorunlu eğitimin 12 yıla çıkarılmasını öngören ve kamuoyunda ”4 4 4” olarak bilinen yasanın iptali istemiyle açılan davaya ilişkin sorular üzerine de Kılıç, CHP’nin esasla ilgili değil, usule yönelik dava açtığını anımsatarak, anamuhalefet partisinin, ”Sadece bir içtüzük değişikliği niteliğinde ve dolayısıyla bunun iptali gerekir” anlamında başvurusu olduğunu söyledi. Kılıç, bu davayı da en kısa zamanda bitirmeye çalışacaklarını kaydetti.

-28 Şubat soruşturması-

Başkan Kılıç, bir gazetecinin, ”Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 28 Şubat dalgalarıyla ilgili ‘Bu dalgalarda ülke boğulur’ diyerek, bir eleştiri getirmişti. Buna katılıyor musunuz?” sorusu üzerine, bir yargı mensubu olarak, soruşturma ve kovuşturma aşamasındaki bir olayla ilgili olumlu ya da olumsuz görüş belirtmesinin doğru olmadığını söyledi.

”O dönemde yaşadığınız mağduriyet var mıydı?” sorusunu Kılıç, ”Hayır. Ben o dönemde Anayasa Mahkemesi üyesiydim. Herhangi bir şey yaşamadım. Anayasa Mahkemesi üyesiydim ve önümüzde çok önemli konular vardı. Hep beraber yaşadık onu, biliyorsunuz” diye yanıtladı.

Bir başka soru üzerine Kılıç,  soruşturmayı yürüten savcılık tarafından şu ana kadar kendilerinden herhangi bir bilgi ve belge istenmediğini, Refah Partisi’nin kapatılması davasıyla ilgili bir talepte bulunulmadığını kaydetti.

Haşim Kılıç, ”Size bire bir bir şey olmamış olabilir ama Refah Partisi kapatma davası sürerken, Anayasa Mahkemesi üzerinde 28 Şubat sürecinin ağırlığı ya da herhangi bir telkin, yönlendirme, baskı var mıydı?” sorusu üzerine, ”Bire bir yaşadığımız çok şey oldu tabii ki ama bunu belki bugün değil de yargı mensubu olmaktan çıktıktan sonra, belki uygun bir zamanda, uygun bir zeminde anlatmak mümkün olabilir. Tabii ki yaşadığımız çok şey oldu ama onları bugün şu anda konuşmak çok hoş olmaz” dedi.

kaynak : timetürk

Çevik Bir itiraf etti!

Çevik Bir savcılık ifadesinde, TSK’dan subayların atılmasına ‘temizlik’ dedi. Bir, 28 Şubat MGK’sından bir hafta önce ABD’de yaptığı görüşmelerde ‘darbeye icazet isteyip istemediğini’ ise hatırlayamadı.

28 Şubat soruşturması kapsamında tutuklanarak Sincan F Tipi Cezaevi’ne konulan dönemin Genelkurmay 2. Başkanı emekli Orgeneral Çevik Bir, savcıya verdiği ifadede, o süreçte TSK’dan atılan subaylar için “temizledik” dedi. Hakim ve savcılara brifing vermeyi TSK’nın görevleri arasında sayan Bir’in, fişlemelerle ilgili soru üzerine “belgelerden haberinin olmadığını altında çalışan personelin çalışmaları olabileceği” cevabı verdi. 28 Şubat sürecinde Amerika’da yaptığı görüşmelerde ‘darbe için icazet isteyip istemediği” de sorulan Çevik Bir “Çok zaman geçti tam hatırlamıyorum” cevabı verdi.

O, astlarını astları da onu suçladı

28 Şubat süreciyle ilgili soruşturma tüm hızıyla devam ederken dönemin Genelkurmay 2. Başkanı Çevik Bir’in savcılık tarafında yapılan sorgusunda 28 Şubat sürecine ilişkin çarpıcı açıklamalar yaptığı ortaya çıktı. Savcı Bilgili’nin sorduğu bir çok belge ve dokümanlar için “Söz konusu belgeden haberim yok. Personel çalışması olabilir” şeklinde cevap veren Bir’in fişlemelerle ilgili belgelerde altında çalıştırdığı personeli adres göstermesi dikkat çekti. Çevik Bir’in bu ifadelerine karşılık Bir’in emrinde çalışan bir çok subay ise 28 Şubat çalışmalarını ‘emir ve talimat’ doğrultusunda gerçekleştirdiğini belirterek kendisini işaret etti.

‘Ordudan atılır, temizlenir’

Çevik Bir’in savcılık sorgusunda ordudan atılan personelle ilgili sorular da gündeme gelirken, Bir konuyu ‘temizlik’ olarak değerlendirdi. Savcının “İrticai görüş ve eğilime sahip olmak ne demektir? Bir kişinin irticai görüş ve eğilime sahip olduğunu nasıl tespit ettiniz? Bu personelin temizlenmesinden kastedilen nedir? Bu husus planlanan bir askeri müdahaleye engel olacağına inanılan personelin tasfiyesi için öngörülen bir yol mudur?” sorusu karşısında Bir, “Aşırı dinci anlamında kullanılmaktadır. Bu konuda personel askeri şura kararı ile atılır. Temizlenir” dediği belirtildi.

28 Şubat brifingleri görevimiz

28 Şubat soruşturması tutuklu şüphelisi emekli Orgeneral Çevik Bir’e, 28 Şubat sürecinde Genelkurmay Karargahı’nda hakim ve savcılar ile medya mensuplarına verilen brifingler de soruldu. Savcı Bilgili’nin “28 Şubat brifingleri aydınlatma ve yönlendirme maksatlı mı icra edilmiştir?” sorusu üzerine Çevik Bir’in “Bunlar bizim görevlerimiz dahilindedir” şeklinde cevap verdiği öğrenildi. 

ABD’LİLERE ‘İCAZET’ İÇİN Mİ GÖRÜŞTÜN?

ÇEVİK Bir’in 28 Şubat’tan 1 hafta önce ABD’lilerle yaptığı görüşme de savcılık sorgusunda gündeme geldi. Savcı, Çevik Bir’e ele geçirilen ‘CD5/Bcg/Belgelerim/NECDET/GÖRÜŞME/’ klasöründe yer alan ‘ATC-MES.DOC’ isimli belgedeki iddiaları sordu. Belgede Çevik Bir’in Amerıcan Turkısh Councıl toplantıları esnasında, ABD Güvenlik Birimleri (NSA Başk., DIA Başk., CIA Bşk. Yrdc. ve CIA Başk. Vekili) ile 21 Şubat 1997’de yaptığı görüşmenin tutanakları yer alıyordu. Toplantıda Bir’in iktidardan rahatsızlığını dile getirdikten sonra “TSK olarak şu ana dek hafif dozda ilaç tedavisi uygulandığı ama Atatürk prensiplerinin zarar gördüğünün anlaşılması durumunda ilacın dozajının arttırılacağını” söylediği anlatılıyordu.

Çok zaman geçti, hatırlamıyorum

Savcının 28 Şubat’tan bir hafta önce ABD’li yetkililerle yapılan görüşmelerde olası müdahalelere karşı ‘icazet aldınız mı’ diye soru yönelttiği de ortaya çıktı. Savcı Bilgili’nin, Çevik Bir’e “Bir yabancı ülke güvenlik birimleri ile bu nitelik ve içerikte bir toplantı yaparak görüşme maksadınız ABD’nin en üst düzey güvenlik birimlerinden askeri müdahale konusunda icazet almak mıdır? Bu toplantı ve içeriğinden Genelkurmay Başkanı ve Cumhurbaşkanı’nın öncesi ve sonrasında haberi var mıdır?” sorusunu da yönelttiği öğrenildi. Çevik Bir’in bu soruya da cevabı farklı olmadı. Görüşmenin üzerinden 15 yıl geçtiğini belirten Bir, içeriği hakkında bir şey hatırlamadığını iddia etti.

FİŞLEMEYİ ASTLARIM YAPMIŞ OLABİLİR

Savcı Mustafa Bilgili Çevik Bir’e 28 Şubat fişlemelerinden “MGB DERSI.doc” isimli belgeyi gösterip, fişleme emrinin kimin verdiğini sordu. “Belgenin irticai faaliyetleri tespit edilen okul, yurt ve dersanelerin analizi başlığını taşıdığı, 23 sayfadan oluştuğu, belge içeriğinde birçok kurum, kuruluş ve kişilerle ilgili kişisel bilgilerin toplandığı, fişlemelerin yapıldığı ve haklarında raporların oluşturulduğu görülmektedir. Bu faaliyetler hangi yasal yetkiye dayanarak ve kimlerin talimatı ile hazırlanmıştır? Bu tür takip ve raporlamalar, BÇG’nin istihbarat ağı ve bilgi bankası kapsamında mı hazırlanmıştır?” sorusu üzerine Çevik Bir, emrinde çalışan subayları suçladı. Bir soruya “Söz konusu belgeden haberim yoktur, bana sunulmadı. Personel çalışmaları olabilir” cevabı verdi.

 

Star

Kategoriler:ADALET, ASDER, kanun, tsk Etiketler:, ,

’28 Şubat şeriklerine’ ilk suç duyurusu

UMUT ODABAŞI / İSTANBUL

28 Şubat soruşturması kapsamında, o dönem sürece destek veren siviller hakkında ilk kez suç duyurusunda bulunuldu. Bir grup sivil toplum örgütü tarafından Sultanbeyli Adliyesi’ne yapılan suç duyurusunda ‘Batı Çalışma Grubu kurucusu ve yöneticilerinin yanısıra sivil-asker şerikleri hakkında’ soruşturma açılması talep edildi. Aralarında, 28 Şubat sürecinde ordudan atılan subaylardan oluşan ‘Adaleti Savunanlar Derneği’ (AS-DER), Mazlum-Der gibi sivil toplum kuruluşları ve dönemin Sultanbeyli Belediye Başkanı Ali Nabi Koçak, 28 Şubat’ın ‘sivil uzantısı’ ile ilgili soruşturma açılması için Sultanbeyli Adliyesi’ne suç duyurusunda bulundu.

HEM ASKER HEM DE SİVİL

‘TSK bünyesinde yasadışı örgütlenerek, 28 Şubat post-modern darbesinin hazırlığını yapan, icra eden, bilgi ve belgeleri gerçeğe aykırı olarak düzenleyen’ BÇG üyeleriyle “savcılığa re’sen belirlenecek tüm failler ile bunların ‘sivil-asker şerikleri’ hakkında” suç duyurusunda bulunan mağdurlar, yaptıkları basın açıklamasında, “Hem kışla içinde zulme uğrayan askerler hem de kışla dışında mağdur edilen insanlar olarak, o dönemlerde bizlere ve birçok insana yapılan zulümlere karşı ve darbe girişimlerinin hesabı sorulması için suç duyurusunda bulunuyoruz” ifadelerine yer verdi.

BÇG ORDUYA DARBE YAPTI

STK’lar adına yapılan suç duyurusunda “TSK’nın bir darbe girişimi için kurumsal hiyerarşisinin ele geçirilmesi zorunludur” denilerek, cunta faaliyetleri için TSK bünyesinde ayrı bir cunta örgütlenmesine gidildiğine dikkat çekildi. Batı Çalışma Grubu’nun ordunun kurumsal hiyerarşisi dışında oluşturulduğunun altını çizen suç duyurusunda, “Batı Çalışma Grubu TSK hiyerarşisi dışında oluşturulmuş ve etkinliğini darbe eyleminin kullanılması amacıyla gerçekleştirmiş yasadışı bir örgüttür” ifadelerine yer verilerek, “TSK’nın güç ve imkânları tamamen BÇG’nin tasarrufuna sunulmuştur. Böylece, 28 Şubat sürecinin ilk aşaması olan orduya karşı darbe gerçekleştirilmiştir” denildi.

‘DOĞU SiLAHÇIOĞLU EŞLERiMiZi KOVDU’

Sultanbeyli meydanında suç duyurusundan önce bir basın açıklaması yapan ASDER Genel Sekreteri Necmettin Keleş, dönemin generali Doğu Silahçıoğlu’nun 28 Şubat darbesine zemin hazırlamak ve şartları olgunlaştırmak amacıyla kışlalar içeresinde inancını yaşayanlara baskı yaptığını belirterek, “Silahçıoğlu’yla beraber, haksız yere hapishaneler dolmuş, mahkûmlar aç bırakılmış, asker sicilleri bozulmuş, asker eşleri başörtülü olduğu için rütbe takma merasiminde hakaretlerle kovulmuş, bizi sadece inancımızı yaşadığımız için ordudan atılmıştır” ifadelerini kullandı.

KAYNAK :http://yenisafak.com.tr/Gundem/?t=04.05.2012&i=381330&k=c13

Öke: İrticacı diyenler kandilde mesaj atıyor

Prof. Dr. Mim Kemal Öke, 28 Şubat’ta yaşadığı zorlukları anlattı. Tercüman, Boğaziçi Üniversitesi ve TRT’den kovulan Öke, AK Parti’yi kapatma davası iddianamesine bile girmiş!

Fatih Vural’ın röportajı

İstanbul Ticaret Üniversitesi Öğretim Üyesi olan Prof. Dr. Mim Kemal Öke’yle 28 Şubat süreci ve devamında yaşadığı zor günleri konuştuk.

28 Şubat’ın etkisinin uzun süre devam ettiğini söyleyen Mim Kemal Öke; Tercüman gazetesi, Boğaziçi Üniversitesi ve TRT’den bu nedenle gönderildiğini belirtiyor. Öke, AK Parti’yi kapatma davası iddianamesine bile girmiş!

28 Şubat sürecinde neler yapıyordunuz?

STV’de Milletin Meclisi’ni yapıyorduk. Bu programda da demokratikleşmenin ne kadar önemli olduğunu anlatıyorduk. Çok da başarılı bir programdı, çok sevilirdi. O sırada Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nda danışmanlık yapıyordum. Vakıfta da çok ağır baskılar altında kalmıştı arkadaşlar.

Ne gibi baskılar?

Her yaptığımız batıyordu. Bütün camia tehdit altındaydı. Dolayısıyla çok sıkıntılı günlerdi. Programımız dahi ağır baskılar altında durdurulmak zorunda kalacaktı.

Bu baskıların devamı geldi mi?

28 Şubat’ı belli bir dönemle sınırlamak yanlış olur. Bu süreç, AK Parti iktidara geldikten sonra da darbe planları, açılan kapatma davalarıyla devam etti. Ben o dönemde Tercüman’da bir operasyonun kurbanı oldum. 28 kişi, kapının önüne konduk, yazar kadrosundan.

Tercüman kimindi, o sırada?

Mehmet Emin Karamehmet’indi. Ben gazeteyi okumadığım için yazımı göndermeye devam ediyorum… Yazar arkadaşım Osman Özsoy, “Üç gündür bizim yazımız çıkmıyor Kemal Hoca. Sen biliyor musun sebebini?” dedi. “Haberim yok.” dedim. “Ya hoca, sen de amma safsın ya!” dedi. Meğerse kapının önüne konmuşuz!

Yönetime bunun sebebini sormadınız mı?

Genel yayın yönetmeni de gitmişti.

Ya sonra?

Bir tek Boğaziçi Üniversitesi’nden part-time maaşım vardı. Bunlar olunca, full-time hocalığa geçeyim diye düşündüm. Atatürk Enstitüsü’ndeydim, o sırada. “Full-time da istemiyoruz seni, part-time da istemiyoruz.” dediler. İçlerinde doçentliğine, profesörlüğüne imza attığım kişiler vardı. Bir gerekçe bile sunamadılar. Akademisyen arkadaşlarımdan biri “Hocam, İdare Mahkemesi’ne gidelim.” dedi. Eşim de “Mahkemeye gidelim, bari tazminatını kurtar.” dedi. Ben ekmeğini yediğim yere ihanet edemezdim. Tazminatımı almadan istifa etmek mecburiyetinde bırakıldım. Burada böyle bir adamın durması gerekmiyor dediler, herhalde… Ben de şaşırdım.

Boğaziçi Üniversitesi’nde rektör kimdi?

Prof. Dr. Sabih Tansal’dı. Gittim odasına… “Ben bu kadar sene bu üniversiteye hizmet vermişim. Bunu bana nasıl yapabilirsiniz?” dedim. Gıkını çıkartamadı. Güvenliği içeriye çağırdı. O kadar sene tanıdığım, birlikte çay-kahve içtiğim görevliler, kollarımdan tutup beni dışarı attılar. Ondan sonra evimin telefonu sustu. Kimse ne arıyor, ne soruyordu. Selamlar, sabahlar kesildi. Ben bu kadar telefonumun kesik olduğu, parasız kaldığım ve sıkıntı içinde olduğum bir dönem hatırlamıyorum.

Nasıl geçindiniz?

Bir süre ailemin birikimiyle. Arkadaşlarıma telefon edip “Ben açım, bana iş verin.” diyordum. “Ben açım.” dedim ya, “Açım.” dedim. Bir dairem vardı, satmak zorunda kaldım. (Öfkeleniyor)

Kitap yazarlığınız devam etmiyor mu o sırada?

‘Din-Ordu Gerilimi’ diye kitap yazmıştım. Bu kitap 2002’de çıktığında AK Parti daha iktidar olmamıştı. Dünya üzerinde, cuntalarla cemaatler arasındaki çekişmeyi küresel bazda işleyen bir kitaptır. O kitap iki baskı yaptı da, bir tek gazete ve dergide yer almadı. O gün yazdığım kitapta dedim ki: “Dinsel kurumlarla askerî kurumlar arasındaki bir çatışma, mutlaka askerî kurumların yenilgisiyle sonuçlanır. Bütün dünyada böyle olmuştur.” Bir uzlaşmaya varılması için gerekenleri anlattım. Orduların, 21. yüzyılda sivil otoriteye nasıl bağlanması gerektiğini içeren öneriler de vardı kitapta. Türkiye yoktu içinde. Ama baştan sona kitabı okuyan biri, bu kitabın Türkiye için yazıldığını anlayabilir. Bu da benim 28 Şubat’a karşı tepkimdi. Sonra ‘Derviş ve Komutan’ı yazdım. Derviş ve Komutan da Türkiye’deki bölümüydü. O kitap da üç baskı yaptı.

Ne zamana kadar sürdü, o kötü günler?

28 Şubat süreci, AK Parti iktidar olduktan sonra da, onunla boğuşarak devam ettirildi. 2005’te TRT’den program teklifi aldım. TRT’de ‘Düşünce İklimi’ni yapmaya başladık. ‘Laikçi’ çevreler, bu programı hedefe koydular. Hatta öyle ki, Hayrettin Karaman Hoca’yı çok severim, bir programda miras hukukuna girmişti. “Miras hukukunun 21. yüzyılda İslam akidelerinin bozulmadan yeniden yorumlanmasında yarar var.” dedi, sonra uuufff! ‘Miras hukukunu getirmek istiyorlar’ diye manşet attılar, aleyhimize.

Hangi gazete attı bu manşeti?

Vatan gazetesi. Mustafa Mutlu köşesinde bizi hedefe aldı. Ramazan’a denk geldiği için programın konusu da Ramazan’la ilgili olmuştu. Tabii Ramazan olduğu için İslamî konular konuşuluyordu, ne konuşulabilirdi ki başka? O battı işte, “Oooo, TRT’de irticai programlar yapıyorlar.” diye… TRT’nin o zamanki müdürü Ali Güney hiç sahip çıkmadı. “Ben bunları yapan adamları, kulağından tutup atarım.” dedi. Yani beni kast ediyor. Ben de “Buna gerek yok. Ben istifa etmeyi bilirim.” dedim.

Yüzünüze mi söyledi bunu?

Gazeteye söyledi. Ramazan olduğu için programda ilahiler söyleniyor… Zara’yı da çok severim. O sırada bir ilahi albümü vardı. Programda “Kadınlar ilahi söyler mi hocam?” diye sordum. Hayrettin Karaman Bey de “Güzel sesli olduktan sonra tabii ki söyler.” dedi. Bunu televizyon kanalları “Hayrettin Karaman, kadınların ilahi okuyamayacağını söyledi.” diye tam tersine verdi! Hele Mehmet Ali Birand… Gözlerime, kulaklarıma inanamadım ya! Hayrettin Karaman, miras hukukunun yeniden yorumlanmasını söylüyor. Vaaay, irticayı getiriyorlar! TRT içinde soruşturma başlattılar hakkımda. Onunla yetinmediler, CHP’nin milletvekili çıktı, suç duyurusunda bulundu.

Sebep?

İrticayı getirmek istiyormuşuz Türkiye’ye!

Kimdi o milletvekili?

İzmir milletvekili Enver Öktem’di. Bizim o programda konuştuklarımız; Vatan gazetesinin manşetinin ve CHP’lilerin suç duyurusunun ardından, Abdurrahman Yalçınkaya tarafından AK Parti’yi kapatma davasının iddianamesine alındı. Düşünebiliyor musunuz, Türkiye’ye irticayı getirmeyi düşünüyormuşuz!

Tayyip Bey bakanlık teklif etti; ama siyasete girmek istemedim

Boğaziçi Üniversitesi’nde ne kadar süre görev yaptınız?

23 sene. Emekliliğimi alamadan, istifa etmek zorunda bırakıldım. Tazminatımı da yaktım! O zaman bana ‘Fethullahçı’ diyenlere bakıyorum da şimdi bu camiaya yanaşmak için elinden geleni yapıyor. Benim derdim iktidar değildi. İktidarda olmak da istemedim.

Nasıl istemediniz?

Tayyip Bey de AK Parti kurulmadan bana “Kurucu üye ol. İktidar olursak, seni Eğitim Bakanı yapmak isteriz.” dedi. Ben, “Hayır, teşekkür ederim. Siyaseti düşünmüyorum.” dedim.

Tüm bunlar yaşanırken, askerle bir diyaloğunuz oldu mu?

Benim ‘Din-Ordu Gerilimi’ kitabım çıkmıştı. Ankara’da bir toplantıda, o dönem Genelkurmay Başkanı olan Hilmi Özkök’e yakın paşalardan biri, yanıma yaklaşmak istedi. Geldi, “Mim Kemal Bey, son kitabınızı okudum.” dedi. Ben de “Hangisi?” diye sordum. ‘Din-Ordu Gerilimi. Kitabınızın pek çok yerinin altını çizdim. Defalarca okudum.” dedi. Ben de “Aman, benim üstümü çizmeyin de!” dedim, gülüştük. “Yazdığınızın yüzde 90’ına katılıyorum. Mim Kemal Bey, Türkiye Cumhuriyeti size minnettardır. Siz bu ülkeye çok hizmette bulundunuz.” dedi. İşte o, iade-i itibardı. Bir yerde, 28 Şubat’tan dolayı özür dilemeleriydi.

Hilmi Özkök dönemi…

Evet. Bu davranışın da Hilmi Paşa’dan bağımsız yapılmış olması, bence mümkün değildi.

28 Şubat Operasyonu başladığında ne hissettiniz?

“Allahüekber” dedim. Sevinmedim; ama beşer olarak üzülmedim de! Ama insanların kibrinin, mütekebbir olmalarının Allah tarafından hiç hoş karşılanmayacağını bir kez daha görmüş olduk. “İşte ilahi adalet tecelli etti.” dedim.

O günler geldi mi aklınıza?

Ya o günleri unuttum, ben. Ama insanları şimdi gülerek izliyorum. ‘İrticacı’ deyip, üniversiteden atılmama sebep olanlar; şimdi Kadir Gecesi’nde mesaj çekiyorlar, ‘Kadir Geceniz kutlu olsun’ diye… “Allah Allah” diyorum. İyi, hidayete ermişlerse güzel, buna sadece seviniriz. Bir intikam peşinde değilim; ama Allah mütekebbir olandan hoşlanmıyor. Ben hakkımı helal ettim.

ZAMAN – PAZAR

YARGILANDIK NETEKİM!

Böyle olacağı belliydi.

Hele son zamanlarda yaşananlar; demokrasi ve insan hakları adına gelinen seviyeden sonra, elbette bu işin  sonu bize kadar uzanacak ve elbette biz de yargı karşısına çıkacaktık.

Netekim, oldu!

Yargılanıyoruz işte.

Ama kabahat “Çeto”da! Beceremedi kardeşim. “Bir”ler böyle mi yaptı? Onlar becerdi. Biz de becermiştik.

Kan gövdeyi götürüyordu. Halk yeter diyordu. Biz biraz daha bekledik. Sıkıyönetimde bile kanı durduramamıştık. İyice olgunlaşsın diye bekledik. İyice olgunlaştı. Cumhurbaşkanı da seçememişlerdi. Baktık olacağı yok. El koyduk. Bu çocuk oyuncağı mı kardeşim? Yıllarca hazırlanmıştık. Çeto bizi örnek almış güya. Olur mu kardeşim? Yüzüne gözüne bulaştırdı. O nasıl seminer öyle yahu. Yakalanmasaydı. Adam gibi yapsaydı darbesini biz de yargılanmayacaktık şimdi. Bak zararı bize de dokundu. Bu yaşta yargılanıyoruz. Ben tuvalete gidemiyorum yahu. Nasıl gidecem şimdi mahkemeye?

Nerde kalmıştık? Ha şeyde; halk kamplara bölünmüştü. Yani böldürülmüştü. Olgunlaşsın diye işte… Yani ona bir silah buna bir silah. Oraya bomba, buraya bomba falan filan…

Harp Okulları da bölünmüştü. Biz bilmiyor muyuz sanki? Birileri “Aldırma Gönül” söyler. Diğerleri “Çırpınırdı Karadeniz” Hepsini tanıyoruz. Hiç müdahale etmedik. Bekledik. Yediler birbirlerini. Yani yedirdik…

Tek tek plan yaptık. Tek tek fişledik. Binlerce insan. Parlamenterinden sanatçısına kadar, hepsini fişledik. Öğretmen möğretmen bunlar vatan haini… Satmışlar vatanı… Hepsini topladık içeri… Kaçan, dışarı kaçtı.

Bu vatan kimin kardeşim. Sivil hiç vatanını düşünür mü? Onların hepsi potansiyel tehlike…

Biz eşit davrandık; bir tane sağdan astık bir tane soldan…

Yahu asmayıp da besleyecek miydik?

Bu gün olsa gene yaparım ben darbemi. Ah Çeto ah! Sen bizi bu hale düşürdün.

N’oldu? Yargılanıyoruz işte.

Kardeşim; artık hükümet güçlü. Memlekette istikrar var. Teknoloji had safhada… Takır takır Cumhurbaşkanı seçiyorlar. Ne kadar Bizans oyunu varsa hepsini darmaduman ettiler. Hem de muktedirler. Senin nene darbe planlamak? Otur oturduğun yerde, askerliğini yap. İşte; aldırdın bütün adamlarını içeri, kuzu kuzu yargılatıyorsun şimdi…

İyi de ucu bize de dokundu. Bak bizi de yargılamaya başladılar.

Bütün mazlumlar ayaklandı. Hepsi bir oldu. Sağcısı solcusu birleşti. Alevi, Sünni, Kürt, Türk görüyon mu? Ne kadar işkence yaptığımız adam varsa üstümüze geliyorlar. Nurettin, Nejat’la Sedat gitti kurtuldular. Tahsin’le biz ayvayı yedik. Bunlar bizde itibar mitibar bırakmaz şimdi.

Altmıştan bize gelinceye kadar hepimiz vazifemizi gayet güzel yaptık. Sivil zevatı kıpırdatmadık. Yan bakana dik baktık. Yamulanı muhtıraladık. 28 Şubat da iyiydi. Post most hükümeti gönderdi ya. Kararları da imzalattılar. Zorunlu eğitimi sekiz yıla da çıkarttılar. Zaten amaç imam hatiplerdi. Canına okudular… Ama çeto perişan etti. Yakayı ele verdi. Bilmiyor musun kardeşim. Tökezledin mi işin bitti demektir. Bak yaptığımız ne kadar rezillik varsa hepsini teker teker düzeltiyorlar. Bir de İç Hizmet kanununun 35. maddesini de değiştirirler ve Genelkurmayı da Milli Savunma Bakanlığına bağlarlar, hele bir de ASDER’in önerdiği gibi Kuvvet Komutanlarını da Genelkurmaydan alır doğrudan Milli Savunma Bakanlığına bağlarlarsa sittin sene darbe yapamayız artık.

Bitti kardeşim bitti.

Memlekete gerçek demokrasi geliyor. Gerçek insan hakları, gerçek inanç ve fikir hürriyeti geliyor.

Millet hakkına, hukukuna sahip çıkıyor artık. Bunlar yeni anayasayı da yapacaklar.

Asker kışlaya, biz de mahkemeye…

Yargılanmaya netekim!  

04 Nisan 2012–12 Eylül Darbesi Yargılanmaya Başladı

                                                  Gürcan Onat